Maceradan maceraya koşarım, acımam!

Sıradan bir gündü. Okuldan yeni dönmüş, üzerimdekileri bi kenara fırlatıp duşa girmiştim. Bir süre duşta takılıp rahatladıktan sonra, ıslak ıslak kanepeye uzanmış, bir yandan saçlarımı kuruluyor bir yandan da maillerime bakıyordum. Her zamanki gibi MSN'e girip çevrimiçi oldum. İşte o an herşey değişti... Hayır, hiç bi sik değişmedi, çünkü sıradan bir gün değildi bu. Sıradan günlerde ne okula gider, ne MSN'de çevrimiçi olur, ne de ıslak ıslak kanepeye uzanırdım ben. Gün içinde duş bile almaz, gecenin 2si 3ü gibi, yatmadan önce girerdim ki mışıl mışıl uyuyabileyim.

Sıradışı bir gündü. 2 arkadaşımla buluşup okula gittim. Seçtiğim dersleri onaylatmak gibi bir amacım vardı, dolayısıyla danışmanımla görüştüm. Bu döneme dair, feci gaz verdi kendisi. "Program yazabiliyorsan şu şu dersleri kolayca geçersin" dedi, yetti bana bu gaz. Ardından, kantinden tost aldım. Kantin ucuzmuş. Şaşırdım. Başka bir ilk daha yaşayacağımdan bihaber olarak yürümeye devam ediyordum. Bir süre sonra bir binanın önünde durduk, aman tanrım kütüphanenin önünde dikiliyordum! Ohaydı, yuhaydı ve de hassiktirdi bu durum. Zira ben, ortaokuldaki boş dersler dışında hiç kütüphaneye gitmemiştim, ki önünde durduğum binanın bizim sikindirik ilköğretim kitaplığıyla aynı paragrafta isimlerinin geçmesi bile fantastik bir olaydı. Kütüphaneye girmek üzere olmak yeterince heyecan verici değilmiş gibi, KÜL199 dersine ait bir fotoğraf sergisine öğrenci kartımı dıtlatarak ("dakkabirgolbir" tabiriyle) sıradan bir öğrenci sorumluluğunu yerine getirmiştim. Kalbim güpgüplemeyi bırakmış dumtraktrakdutektekteketek'lemeye başlamıştı.

Hızımı alamayıp, kütüphaneye de girdim. 4 katlı bir kütüphanemiz varmış, şoke oldum. 2. kattaki "çalışma odası" başlığı altında sıralanmış, 6-7 metrekarelik kutu kadar odalar ve burada kamera bulunmayışı düşüncesi aşırı bir serbestlikte çağrışarak, gözümün önüne bir sürü hd kalitesinde "horny milf fucks her innocent student" başlıklı video kareleri geçirdi. Yavşak yavşak sırıtarak 4. kata geldiğimde, asırlık gazete arşivlerinin arasında ne kadar da küçük ve değersiz olduğumu hissettim. Yapacağım ilk iş 1980 Eylülü'ne ait gazeteleri bulup kurcalamak olmalıydı, öyle de oldu. 11-15 Eylül aralığı vahşice yırtılıp atılmıştı. Arada bazı resimler kesilmiş falandı. Basılı yayınla olan yakınlığımın Lombak, Kemik, Penguen, Uykusuz gibi mizah dergileri ve liseye kadar zorla okutulan klasiklerden ileri gitmemesine rağmen, bu yapılanın bir hayvanlık örneği olduğunu ben dahi idrak edebiliyordum. Sinirlendim, hatta küfrettim. Görevli genç "şşşş" yaptı, utandım. Kütüphanede niye küfrediyordum? Hem de bağırarak... Aferindi bana. Neyse ki olayı çabuk atlatmıştım. Zira orada bulunma amacımız 89 Martı'na ait gazeteleri bularak, eşlik ettiğim arkadaşlarımdan bir tanesinin manitasına vereceği doğum günü hediyesini hazırlamasına yardım etmekti.

Gazeteleri bulup, 4 kat aşağı indirerek, fotokopilerini çektirdik. Görev tamamlanmıştı ve artık evlerimize gitmekte özgürdük. Yaşadığımız ve paylaştığımız o duygu ve heyecan yüklü saatlerin ardından ayrılmamız kolay olmayacaktı. O yüzden, arkadaşlarımdan birinin evine gittik. Kahve ikram etti. Ayaklarımı uzatmış Arka Sokaklar'ın tekrar bölümlerinden birini izliyordum. Televizyon izlemek, özellikle okuldan dönüp Arka Sokaklar'ı izlemek 1.5 senedir yapmadığım bir aktiviteydi, bu bile heyecanlandırmıştı beni.

Veda saati yaklaşıyordu. Togan uyuklamaya başlamış, Görkem'in ise karnı gurulduyordu. Sarılarak vedalaştık, gözlerim dolu dolu oldu. Eve dönüş yolunda, kulaklığımı taktım ve durumla alakasız olarak Rammstein - Ich Du Dir Weh çalıyordu. Sözlerini anlamadığım bu şarkının eşliğinde, yüzümde eblek bir gülümsemeyle gün batımında kayboldum.
Eve geldiğim zaman çok yorulduğumu farkedip, "ne skime o kadar dolaştın lan" diye kendime küfrede küfrede duşa girdim. Evet, gerçekten sıradışı bir gündü.

0 homurtu:

Yorum Gönder

 
twitter da kullanıyorum