Bilinçaltım ekşidi

3 katlı, terası olan, eski bir apartmanda yaşıyorum. Duvarları dökülüyor, sarı bir dış badanası var, dar ve dönerek inen merdivenleri var. Kıyıda köşede kalmış bir mahallede yaşıyorum belli, "Eşkıya"dan fırlamış gibi bi görüntüsü var mahallenin. 2. kattayım sanırım ben, yalnız hangi şehirde olduğuma dair en ufak bir fikrim yok. Tek başıma yaşıyorum.

Şuan İstanbul'da yaşayan liseden bi arkadaşım geliyor. Yiyoruz içiyoruz, geyik meyik. Laptobumu düşürüyor dövüyorum. Sonra birisi sesleniyor, aşağı iniyorum koşa koşa. Mahalleden bi karıymış seslenen. O dönen merdivenlerden iner inmez o karıyı, 5-6 yaşlarında sarışın bir erkek çocuğunu, 3-5 mahalleliyi görüyorum. Bir de köpek var. Kadın bişeyler anlatıyor, bi mahkemeden falan bahsediyor. Sonra diyor ki "şu köpek geçen gün zavallı çocuğa saldırmış". Zavallı çocuk da o 5-6 yaşlarındaki erkek çocuğu. Şöyle bi zoomluyorum çocuğa, çocuğun dudak altı sakalı var. Normal karşılıyorum.

Derken köpek geliyor inceden inceden, ben bi adım yukarı çıkıyorum. Sonra itoğluit kovalamaya başlıyor. Terasa kadar çıkıyorum, kapıyı kapatıyorum. Köpek kapıya çarpıp duruyor. Altıma sıçtım sıçıcam neredeyse. Sonra İzmir'deki exaşkıma sesleniyorum "adsıııııııııııııııııııııızzzz! al lan şu iti!!!" diye. Ne hikmetse iti kucaklayıp götürüyor. Gittiğini görüyorum, koşarak o dönen merdivenlerden 1 kat aşağı inip apartman boşluğuna kafamı uzatarak bağırıyorum "köpeğin birini bulacağına emindim ama gerçek bi köpek olacağını tahmin etmemiştiiiiiğğğğmm ğimmm ğimğimğimmmm...." diye. Arkasına bakıyor "omuz üstü bakış tekniği"yle ve gülümsüyor. Sinirleniyorum, merdivenlerden inmeye başlıyorum.

Apartman kapısını açar açmaz mahkemeye giriyorum. Mahkeme de, mahalle düğünlerinde kullanılan beyaz plastik sandalyelerden oluşuyor. Herkes oturmuş bi ben ve o İstanbul'dan gelen arkadaş kalmış. Yer buluyoruz, bi bakıyorum avukatın yanında bi hatun var. Hatunu gerçek hayatta tanımıyorum, hatta öyle birisi yaşamıyor bile olabilir ama öyle samimiyiz ki, sanki 20 yıldır canciğer kuzu sarmasıymışız gibiyiz. Biraz sıkıntılı o, bulduğum yeri ona veriyorum, gidip avukatın yanına ben oturuyorum (avukat yıllardır dizilerde oynamış bi kadın, adını sanını bilmiyorum, yarım saattir eski dizileri araştırıyorum ama resmini bulamadım. bulabilseydim oha diyecektiniz kesin.). Sonra aramızda şöyle bir diyalog geçiyor;
A: Böyle şeyleri hiç sevmem. Neden müvekkilimi yanımdan kaldırdınız!
B: Sıkılmış görünüyordu.
A: Hmm, sevdim bunu. Arkadaşlar birbirleri için herşeyi yaparlar dimi?
B: Evet hehe.
A: Her dedikleri dinlenmeli, kaale alınmalıdır dimi?
B: Evet öyle.
A: Mesela bir arkadaşınız gelse, colgate dişleri beyazlatır dese, kaale alırsınız dimi?
B: Mmm sanırım..
A: Ama colgate dişleri beyazlatmaz ki?!
B: ...
Normalde 2 ayda ortalama 1-2 kere rüya görürüm. O kadar az rüya görürüm (yada hatırlarım işte). Ama son zamanlarda o kadar sık ve saçma rüyalar görüyorum ki, bunları yazma ihtiyacı hissettim. Birbiriyle alakasız insanlar, olaylar, mekanlar... O kadar saçma şeyler görüyorum ki mesela geçenlerde; babam annemin daha az tv izlemesi için digiturkun en sikik paketini almış, sinema salonlarına falan giremiyor annem, şifreyi söylemiyor babam. Bu yüzden boşanıyorlardı. Ulan bizim digiturkümüz yok ki! Bilinçaltım yarrağı yedi...

Pacman? Mario? Höh?

Rus amcalar çocukluğumuzun 2 kahramanını kapıştırmışlar. Eğlenceli bir animasyon olmuş, tebrik ediyorum burdan rus amcaları; "хорошо для вас"

Resmin elimde... Hem de on bin tane...


İzlediğim en güzel stop-motion. Her karesinden kreytiviti fışkırıyor maşallah.

Senin yüzüne nooolmuş?

Eski tasarımdan gına geldi, hep aynı hep aynı sıktı. Bi de ben orjinalimde büyük yazılı, hayvan gibi tasarımları sevmem. Niye öyle bir tema kullandıysam anlamadım gitti.. Neyse, ben bu durumu sana;
- Yeni yıl, yeni tasarım
- 70. yazım şerefine yep yeni bir tasarım
- Doğum günümün 25. günü namına yaptığım bir değişiklik
- Kendime yeni bir ben lağğzım
..
....
.......
şeklinde çeşitli bahanelerle kaktırabilirdim. Ama yapmıyorum, kıymetimi bil.

Bu değişikliği umursuyormuşsun gibi yaparak, neler yaptığımı anlatıcam. Buradaki temayı sömürdüm/editledim/hacıladım... Temanın orjinal haline bakınca "woooaahhheyyttt!! amma değişmiş" dediğini biliyorum. Görsel boklar olmayınca tasarım tasarım değilmiş gibi geldiği için, bi iki tane resim lazım diye düşündüm. Deviantart'ta alkolle ilgili resimler arattım. AAAAAAA!! bi de ne göreyim?! 3-5 dallama, alkol karşıtı afişler mafişler yapmışlar. "Ben gösteririm lan size" diyerekten, resimleri çaldım, kestim biçtim. Headerdaki "everybody has different emergency exits" yazan resmin orjinali ahanda şudur. Footerdaki "lose your mind. drink animally." yazan görselin orjinali de şudur. Footerdaki dalga çok hoşuma gitti, tişörte falan bastırabilirim her an :)

Sayfanın tepesindeki "tam o sırada x blogunda y yazısı varmış" yazan aparatı kaldırdım. Onun yerine bloglarımın linklerini koydum menüye daha seksi oldu.

Eee sen ne diyosun bu konu hakkında?

Grotesque / Gurotesuku (2009)

Sevgili ziyaretçi, düzenli takipçilerimden birisi olmadığını ve düşük bir ihtimal olsa da googledan geldiğini varsayıyorum. "Bu ihtimal neden düşük?" dersen, "am-sik-meme gibi aramalarla geliyorsun hep bloga. bi kere de düzgün bişey arat" derim. Neyse, okumak üzere olduğun yazı Grotesque filmi hakkında hayvanlar gibi spoiler içermekte. Bunu söyleyeyim dedim, zira düzenli takipçim olsaydın bu yazının spoiler içereceğini bilirdin. Adam ol da, düzenli düzenli takip et lan!

Aslında bu film hakkında tek cümlelik bir yargım var fakat onu söylemiycem sırf ibnelik olsun diye. Gerçi sen de ibnelik olsun diye yazıyı okumayabilirsin ki henüz ona karşı bi hamle geliştiremedim. Teknoloji yetersiz kalıyor işte bazen gördüğün üzere, ibnelik yapmanı engelliyor. Neyse başlıyorum.

Öncelikle bilmen gereken şey filmin bir konusu olmadığı. Porno gibi, konusuz (kaldı ki Pirates gibi bir porno filmden sonra, "porno film = konusuz film" önyargısını kırmak lazım). Çok kastırırsak fetişizm kategorisine sıkıştırabiliriz yani. Çekik gözlü amcalar şöyle bi piyasayı yoklamışlar, ne izleniyor ne izlenmiyor falan bakmışlar, ondan sonra da "olm hostel gibi yapabiliriz. işkence ve meme koyunca izliyo insanlar (düşündüm de, hala fetişzmde ısrar ediyorum). mmm... sonra bak mesela saw var. herifler hababam sınıfı gibi milyon film çektiler, hala deli gibi izleyeni/bekleyeni var. o zaman napıyoruz? formülü çıkartıyorum; "meme + kan + işkence = gişe rekoru. yırttık lan!" demişler ve hemen filmi çekmeye başlamışlar. Hemen dediysem, harbiden hemen. Senaryo yazmamışlar bile.

Oyuncu da aramamışlar. 3 tane oyuncu var; yapımcının bacanağı, baldızı ve baldızın tokmakçısı... Bi casting ajansına gidip 2-3 tane de figüran kiralamışlar 1220 japon yeni yövmiyeyle, çekmişler bitmiş.

İşkenceler, her insanevladının hayatında en azından 1 kere düşünüp de tiksindiği, korktuğu, gecelerce ağladığı türden. Bir tek son işkence aklıma gelmemişti, o da iyice boku çıkartılmış bi işkence. Genel konsepte aykırı. Yani yapacağın işkenceyi seçerken dikkate alman gereken temel kural ölümcül olmamasıdır. Ölmesin ki bissürü işkence yapabilesin. İç organlara saldırmazsın mesela, kafasını kesmezsin, kalbini parmaklamazsın vs.vs. Bu devirde işkence yapacak adam bulmak kolay mı? İdareli kullanırsın...

Efektleri hiç beğenmedim. Uzuv kesme sahnelerinde, deriler paçavra gibiydi. Sanki ipek kumaşa elektrikli testereyle dalmışsın gibi. İçinden et met çıkıyor, deri kalıyor falan. Halbuki ilk başta derinin deforme olması beklenir. Ses efektleri de son derece sikkoydu. Efekt israfı yapmışlar resmen. Yerde 5cc kan var, üzerinde 2 parmak. Herif 0.5 saniyede parmakları topluyor yerden, 5 saniye vıcır vıcır ses geliyor. Japonların kanı kaynıyor heralde (bunu yazdığıma inanamıyorum). Gerçi, çocukluğunda hiç kurban bayramı yaşamamış, kuzu neyin kesimini izlememiş bi japoncağızdan daha fazlası beklenemez. O da haklı kendi çapında. Japonya'da kurban bayramı var da onlar mı kutlamıyor hayret bişey!

Özetle;
- Konusu yok
- Oyuncu kadrosu yok
- Mekan yok.
- Ses efektleri vasatın altında.

Evet, olmayan konuyu açıklamaya geldi sıra. İlk defa buluşan bir çiftimiz var. Eleman hatundan feci hoşlanıyor. Karı da "benim için ölür müsün?" diye soruyor kıkırdayarak. Sonra bu ikisini, psikopat amcanın biri tenhada kıstırıyor. Evine götürüp başlıyor deşmeye. Tüm film boyunca "onun için ölür müsün lan hehe" diyip duruyor elemana. Eleman moron zaten. Daha bi kere öpüşmemişler, hatunun memişlerini mıncırmamış, daha kendisini sevip sevmediğini bilmiyor, paso "evet evet ölürüm ki ne var" diyip duruyor. Ağzını burnunu kırdığımın gerizekalısı... Filmin sonunda psikopat amcanın neden böyle yaramazlıklar yaptığını öğreniyoruz. O sebep de film kadar sikko; "çünkü herif kokuyor :|". Öah! Amcam küçüklüğünden beri kokuyomuş, insanlar bunu sevmemiş, yalnız kalmış bu da, yalnızlıktan manyamış, sosyopat olmuş ve milleti kesip biçmeye başlamış. Bu yani.

Yapımcıyla, psikopat amcanın msn logları;

sıkıdurküfredicem!

Elimdeki parayı idare etmeyi uzun süredir gayet iyi beceriyordum. Ne biliyim bi akşam 20 liraya pizza yedikten sonra 3 akşam makarna yiyordum, haftada bi gece vodka içiyosam 3 gece bira içiyodum vs. Sorun olmuyordu bu, hatta gayet de güzeldi; sürekli orta karar gitmek yerine lüksü de yaşıyordum standart altını da. Farklı şeyler tatmış oluyordum (mevzu sadece yiyecek içecek değil tabi).

Yalnız şöyle bir durum var, epeydir standart altı yaşıyorum. Daha doğrusu yaşamak zorunda buluyorum kendimi. Ve bu durum bir çok olumsuz etkiye sahip bünyemde. Sigarayı bırakamıyorum, o yüzden tütün sarmaya başladım. Lanet şey puro gibi anasını satiyim, yarım saatte bitmiyor ve ayrıca sigaradan aldığım tadı da alamıyorum. 1 gece vodka - 3 gece bira veya her gece 2-3 bira olayı da sona erdi. Haftada 1 kez 1.5 litre köpek öldüren alıyorum, 2 gün idare ediyor o. Steakhouse tarih oldu, çorba pilav/makarna geldi yerine. Dolayısıyla bu amınakoyduğumun köklü değişimi ruhsal çöküntüye sürükledi beni. Hiç birşey yapmama lüksümün yerine, hiç birşey yapmak istememe zorunluluğunu getirdi. Çalışamıyorum lan! Malak malak yatıyorum, feysbukta video izliyorum, oyun oynuyorum...Bloga yazasım bile gelmiyor. Anca böyle patlama noktasına gelince içimdeki tüm olumsuzlukları boşaltmak maksatlı yazıp kaçıyorum. Takip ettiğim blogları da okumuyorum bir süredir. Bi iki tane vazgeçilmezim var, onları okuyorum sadece. Kafam düzelince veya daha çok bunalınca, okumadığım yazıları da okuycam.

Para geliyor, seviniyorum içicem bu akşam diye, hoop 2 ay öncesinin internet faturasına gidiyor. Para geliyor, seviniyorum gezicem diye, hoooop 1 ay öncesinin elektrik faturasına gidiyor. Eski adsl faturasını kapatıyorum, yenisi geliyor. İnternet kesilmesin diye 3-4 ay öncesinin telefon faturasını ödüyorum sonra, kalan parayla da yumurta, ekmek falan stokluyorum. Amınakoyim böyle işin.

Sırf giderler azalsın diye denyonun biriyle aynı evde yaşamak da istemiyorum. Aynı evde bir başkasıyla yaşayamıyorum, geçen sene denedim. En yakın arkadaşımın kafasını halıya sürtmek zorunda kalıyorum, kültablası yerine masaya döktüğü kül yüzünden annesiyle ilişkiye girerken buluyorum kendimi... Bulunabilecek en kral ev arkadaşı da bana benziyor sonra, agresifleşiyor, bulaşık yıkamıyor, temizlik yapmıyor falan. Ondan sonra pastırma gibi bol sinirli bi şekilde yaşıyoruz. Tek yaşamak zorundayım, ama buna da yaşamak denmez.

Antidepresan falan alsam, dünyayı pespembe algılasam da olmayacak. Dünya yine aynı dünya, bok sarısı... Algıyı değiştirmek bir işe yaramıyacak. Kaldı ki default olarak  %5-10 arası bir değere sahip olan umursama özelliğimi antidepresanla 0a düşürmek de mantıklı değil. O zaman kendimi de umursamam, dünya ishal olur, ben de bok sarısı olurum.

Ürettebildiğim tüm çözümler sorunlu. Hepsi en az birşey götürüyor benden. Sorunlu olması, hiç olmamasından daha iyidir diyorum, ama yanılıyor da olabilirim. Emin değilim yani. En çok da bu sıkıyor canımı, kendi ürettiğim çözümün beni tatmin etmemesi... İkinci sırada ise "zorla güzellik olmaz" prensibimin sonuçları var. Kötüyü, olumsuzu, mantıksızı seçebilmek istiyorum ben, benim yerime seçilmesini değil. Opsiyonel bunalım istiyorum lan! Kendim seçersem bunalayım. Lisedeki din kültürü dersi gibi zorunlu seçmeli olmasın amk.
mınırzınıskiyim!

Asker çocuğu olmak

Bikaç gün önce Efsa'nın blogunda "asker çocuğu olmak" isimli bir yazı okudum. Hikaye dinleyen birisi gibi "etkilendim" diyemiyeceğim, çünkü ben 20 yıldır bu olaydan etkileniyorum. 20 yıldır asker çocuğuyum ve ömrümün geri kalanını da bu şekilde geçireceğim.

Yıllar boyunca, 1 liralık kutu kolayı 50 kuruşa içtiğim için ağzıma sıçtılar. Yıllar boyunca, babam 8de evden çıktığı, 6 da eve döndüğü için annemin ağzına sıçtılar. Yıllar boyunca, 5 yıldızlı otel kıvamında orduevlerinde geceliği 10-15 liraya kaldığımız için, ağzımıza sıçtılar. Ama o insanlar, gece 12de karılarının koynuna girerken, babamın sabah 6ya kadar nöbet tuttuğunu düşünerek bize destek olmadılar. Ailecek pikniğe giderken, babamın son 5 aydır arazide, bez çadırın altında kaldığını düşünerek beni yanlarına almadılar.

Sadece kampları, lojmanları, ücretlerin düşüklüğünü düşündüler. Kendi odamda 1 tane posterim olmaması kimseyi etkilemedi. İnsanların beni adımla değil, babamla tanımasını, "bilmem kim yüzbaşının oğlu" demesini düşünmediler.

Bi akşam babam dedi ki; "haftaya çarşamba okuldan alırım seni, hep beraber yemeğe gideriz.". Haftaya çarşamba oldu, okuldan çıktım, servise binmedim ve babamı bekledim. Ben bekledim, babam gelmedi, ben bekledim, babam gelmedi. Okul kapanmak üzere, hava kararmış. Ben hala bekliyorum babam gelecek diye. Babam nöbetçiymiş o gün... Annem evde delirmiş, babam karargahta delirmiş... Ben babama sinirlenip ağlıyorum bi yandan, küfredemiyorum o zamanlar... Okula 1.5-2 km uzaklıktaki orduevine doğru koşuyorum sonra ağlayarak. Nöbetçi astsubayı buluyorum, derdimi anlatıyorum. Boyumdan büyük tekerlekleri olan, kamyon irisi bi alete bindirilerek evime yollanıyorum. Annemin tansiyonu yükselmiş (hipertansiyon hastası), komşular sokaklara dökülmüş (cep telefonu yok o zamanlar), babam 5 dkda bir beni soruyor evi arayıp... Annem bana bişey olsa ne yapacağını düşünüyor vs.vs. Küçük bir çocuğun yapabileceği, sıradan bir yaramazlık gibi gözüküyor olabilir bu. Eğer böyle geliyorsa (ki sorunlusunuz. genelde böyle görüyorlar), yanılıyorsunuz. Bu denklemde, hesaba katılmayan tek değer, babama 5-6 saat önceden yazılan nöbet. Olayın sıradan olmadığını gösteren tek şey bu. Bu siktiğimin nöbeti yüzünden bozuluyor herşey. Babamı değerli kılan, "sözünü tutmuyor"dan tutamıyora terfi ettiren tek şey bu.

Yıllar sonra, aşırı stres ve saçma sapan komutanların emirleri altında kalan babamın, değişken ruh halini telafi etmeye uğraşmak bana kalıyor. Kendi öz oğluna, doğumgününde yaşattıkları için ben özür diliyorum kardeşimden. Ben teselli ediyorum onu. Bana attığı fırçaları annem, anneme söylediği sözleri ben, kardeşime yaptıklarını biz, bize yaptıklarını kardeşim telafi etmeye çalışıyor...

Bütün bunları yaşadıktan sonra, sıradan bir insan olarak rica ediyorum; "böyle saçma şeylerle gelmeyin bana. asker olmayı, asker ailesi olmayı, asker çocuğu olmayı küçümsemeyin. yaşadıklarımızın bedeli, o kutu koladan kalan 50 kuruşa denk değil. bunun farkında olduğu için, asla asker olmamı istemedi babam. bunun farkında olduğum için asla asker olmak istemedim" diyorum. Bütün bunları yaşadıktan sonra Ceykıl olarak, "amınıza koyim orospu çocukları. biraz empati yapsanız en kötü ihtimalle insanlığa yaklaşırsınız, daha kötüsü olamaz" diyorum.

Bu yazıyı ne acıtasyon yapmak için, ne de en az kendim kadar sevdiğim babamı kötülemek için yazdım. Onu, içini görebilecek kadar uzun zamandır tanıyorum, yaptıklarının sebepleri olarak askerlik geçmişini göstermese de, sebebin bu olacağını bilecek kadar kendimi tanıyorum. Ben artık ne lojmanda yaşıyorum, ne de orduevine gidiyorum. Amacım sadece, askerlik kavramını bilmemkaç ay nöbet tutup, komutandan azar işitmek olarak gören kişilere olayların içinden bir bakış açısı sağlamak. Umarım siz veya çocuklarınız, 3 kuruş ucuza hizmet aldığını düşünerek, herhangi bir asker çocuğuna kendini bilmez bir söz sarfetmezsiniz. Umarım, biraz da olsun empati yapabilir, insanları yargılamadan önce, aynı koşullarda kendinizin yaşadığını varsayarak hareket edebilirsiniz.

Bana bi spoiler verenin 40 yıl tokmakçısı olurum!

Demin friendfeedde şöyle bi feed gördüm; dexter resmi var ve "oha çok şok ediciydi. aman spoiler yapılmasın, yoruma kapatıyorum" yazıyor. Ampul yandı kafamda direk; "aha yeni bölüm :|". İzlemek üzere googleda arattım, buldum. Videolar yüklensin diye bekliyorum, videonun hemen altında 3 kısa kelimelik bir yorum var. Hani ilkokul 2. sınıf öğrencisinin bile 0.3 saniye bakmasıyla algılayabileceği kadar kısa. O kadar kısa bir yorum, 50 dakikalık bölümün ağzına bu kadar sıçabilir (yazar, burada "bu" derken el hareketi yapıyor).

Görüp de algılamamak imkansız, saliselik olay. Ulan amını ırzını siktiğimin pezevengi, ne sikime böyle yorumlar yapıyosun? Hayır, madem yapıcaksın bu ibneliği, bari bekle de 20. yorumda falan yap. Ya da 2 paragraf yaz, sonunda bu yorumu yap ki, yorumun uzunluğundan dolayı okunamasın lan anası sikişmiş!!!

Site sahibinin de amınakoyim; "Yönetemeyeceğin siteyi açma dümbük! 24 saat online yönetici barındıramıyosun madem, yorumları onaylı yap. Olmadı şikayet butonu koy, şikayet edilen için bi sayfa aç üyeler amına koysunlar orda. Şikayet edilen yorumu otomatik olarak yayından kaldır, beklemeye al, incele onayla veya sil."

Ulan dizi&film izleme sitesinde spoiler yorum mu olur?! Spoilersa gizlersin, okuyacak insan kendi rızasıyla okur!

Siz siz olun, spoiler vermeyin. Spoiler verir gibi yapın, yalan söyleyin. Boşu boşuna gerin karşıdakini, o güzel bak, işin eğlencesi orda. Ben de yapıyorum, ama spoiler verir gibi yapıyorum. Dağılabilirsiniz.

İtirafım var Hakim Bey #7

  • Küçükken, motocrossçu herifleri izleyip izleyip, apartmanın arkasındaki kömür tozu yığınının üzerinden küçük bisikletimle atlamaya çalışırdım. Sonuç hep aynı; yüksek kontrastlı bir ben ve sinirli bir anne. Nası atlıyodu şerefsizler, ben niye atlayamıyodum lan! Onlar da düşüp düşüp dayak yiyo muydu acaba?
  • Bi gün birisi çıkıpta yazılarımdan birine "ben bunu tvde xyz programında izlemiştim. arakçı ibne!" diyecek ve ben onun ağzını burnunu kırıcam diye çok korkuyorum. Lan 2 senedir tv izlemiyorum ben, televizyonum yok!  İnsanlık halidir, olabilir, aynı şeyleri düşünebiliriz. Formülü gizli tutulan bi "Ceykıl özütü" yok ki sonuçta.
  • Üreticiler, götüme uygun pantolon üretmekte zorlanır hale gelmişler. Geçen, evin önünde protesto yapıyolardı. "Ceykıl kaç, tazı tut" oynuyolardı, tazı hep tutuyodu. Kırmayayım dedim, yarın spor salonuna gitmeye başlıycam.
  • Msn halkı yavaş yavaş alışıyor adetlerime. Daha şimdiden 3-4 çakal, sadece alkol alırken durumumu uygun yaptığımı çözmüş. O değil de, neden içip içip alkolik olup olmadığımı sınamaya uğraşıyorum lan ben? Ayıkken niye aklıma gelmiyor bu tarz şeyler? Ayıkken anca film izliyim amk...
  • Tüm içeriği "bugün okula gittim. hoca şöyle dedi. sonra tenefüse çıktık" gibi 4-5 cümle ile gününü anlattığı postlardan oluşan sikko blogları hiç sevmiyorum. İnsanların yaşadıkları enteresan olayları okumak gerçekten eğlendiriyor beni fakat sürekli aynı şeyleri yapan insanların, sürekli aynı şeyleri yazmaları beni hayata küstürüyor. Hatta tarih vererek, gün gün hayatını yazan bi eleman var ki.. of of..
  • İnsanların sıradan geçen günlerini, sürekli anlatmasından tiksinmemi sağlayan şey ise bi hatun. "Naptın bugün" gibi klişe bir sohbet başlatma sorusuna, sabah 9 dan o anki saate kadar her türlü detayını vererek, hatta 1 saattir berabersek, son 1 saatini dahi anlatarak cevap veren bi hatun. Haklıyım yani, siz de böyle bir işkenceye maruz kalsaydınız siz de tiksinirdiniz bu tip şeylerden. Kendimi çok pis psikoanaliz ederim, acımam ;)

Demokrasi - Çare ilişkisi

Yemeksepeti'nden yemek söyliycem. Benim semt için minimum sipariş tutarı 10 lira, eee ben 3 liralık dürüm söyliycem? Ondan sonra hemen semtimi min. sipariş tutarı 0 lira olan bi yer olarak değiştirip, ona göre tarif ediyorum. 2 adım ileriye beş kuruş limit koymuyolar, buraya 10 lira alt limit koyuyo ibneler. Beter olsunlar pezevenkler.

Gümbür gümbür

Arkadaşlar arasında bi yarışma düzenledik. Aslında yarışma falan düzenlemedik, ben iletime "ipimle kuşağım, sikimle taşağım" yazmaktan bıktığım için "verilen kelimeleri cümle içinde kullanın bağalım; ip, kuşak, sik ,taşak." yazdım.
Buyrun pencereme yansıyanlar;
  • kuşağımın ipini çekmemle birlikte sikim ve taşşağım sıkışarak bana büyük bi acı yaşattı.
  • taşağını ipe dolayıp sikini kuşakla bağlayıp götünün açılışını yaparım
  • ipine kuşağına bakmam sikini taşşağına bağlarım
  • ipin oliim sikine dolaniim kuşağın oliim taşağından sallanayım
  • taşağındaki kıllar ipe benzer uzanır sikin kuşak olmuş beline dolanır
  • dünyayı iplemem sikimde olmaz benim için kuşak farkı taşak farkından önemli olamaz
  • sikime seni iple takar kuşak ile taşağıma bağlarım
  • ip atlarken kuşağım çözükdü, o sırada sik(dal) taşak ortaya çıktı
  • kuşağının ipini çözer,ağırca sıyırdıktan sonra sikinle taşşağını hiç kullanmadığını bildiğim için keser,ondan sonrada seni bir güzel sikerim
  • sikimi iple bağladım kangren oldu taşağıma kuşak taktım çok güzel oldu
Arkadaşlarımdan ismini veremeyeceğim bir tanesi çok feci yardırdı, böyle 4-5 tane yazdı. Buradan onu tebrik ediyorum (buradan tebrik ettiğime bakmayın, msnden link atıcam onada).

Cinayet

Beklenen gün geldi çattı. Uzun zamandır kafamı meşgul eden o suikasti gerçekleştirdim. Vurdum onu. Yaklaşık 2.5-3 saat oluyor. İçimde garip bir huzur var. Rahatlamış gibiyim, hafifledim sanki. Bu huzurlu ve rahatlamış ruh halinin, kusursuz mutluluğa dönüşmesi için elbette zaman geçmesi lazım. Bekleyip görmek lazım.

Yüzümü güldürecek bir sürü cinayet sayabilirim. Ama şu dakikaya kadar bunun o listede olmayacağına emindim. Halbuki başı çekiyormuş da ben görememişim. Görmek istememiş de olabilirim, bakmamışımdır hiç. Alışkanlık işte... Varlığına alışmak kolaydı, farklıydı çünkü, cazipti bu yüzden. Yokluğunun da bu kadar süre sonra farklı geleceği aşikar. O yüzden belki bu rahatlık, bu huzur. Belki de hazır olmam bu huzurun kaynağı. Zamanı gelince budamazsan, nasıl sığdırabilirsin ki o koca söğüdü küçücük saksıya?

Birazdan Güneş doğacak ve ben soğuk yatağıma gireceğim. Yüzümde sıcak bir gülümseme, gözlerimde can çekişirken ki hali ve dudaklarımda tek bir cümle ile; "içimdeki mazoşisti öldürdüm :)"...

Hadi mp3 paylaşalım

+ lan
+ kalan yarım şarabı yollasana
- siktir lan ben içicem onu
- amk.

daha sonra;
- hacı sal gelsin
+ ok. sen de orospuyu yolla
- aahuhuha yeni yıkandı :D
+ amk.

Sözüm ona şarkı paylaşıyoruz msnden. Gören de yeraltında ne varsa bizden sorulur sanacak. Şu şarkıların adını daha makul şeyler yapsanıza olm!
Birincisi; Kreş - Yarım Kalan Şarap
İkincisi; Fatstar - Orospu 

kulakpası

Yalanlar istiyorsan, yalanlar söyleyeceğim. incinirsin, yine de sen bilirsin.
Feridun Düzağaç - Lavinya

Uçarak gelen edit: Kreş - Yarım Kalan Şarap (Süperdir)

Çok pis bahşiş bırakırım

Geçenlerde Sünger diye bi mekana gittim. Duvarda güzel bi grafiti var, sünger yazıyo. Kapıda da "Öğrenci Birahanesi" yazıyor. Tam benlik mekan işte. Gidiyosun, ucuz biranı içiyosun, herkes öğrenci tatsızlık çıkmıyo falan. Daha önceki birahane deneyimlerim pek hoş değildi. Kamyoncu amcalar falan oluyor oralarda, uzun saçlı falan dalınca mekana tüm sandalyeler bize dönüyor falan. Hoş değil.

Neyse, Eskişehir'de ilk bahşişimi verdim 1.5 senenin sonunda. Gittik Sünger'e, oturduk. Hatunun biri geldi, siparişleri alacak. Bi kaldım şöyle, değişik bişeydi. Esmer mesmer, of. Allahtan masadakilerden kimse sarmadı hatuna da birbirimizi gazlayıp da peşinden gitmedik. Öyle oluyo çünkü hep, en az 2 kişi beğeniyo garsonu, sonra başlıyo bi cool olma yarışı, espiriler falan. Altı üstü boşları almaya geldiğinde görüyosun hatunu ama olsun. Yarım saat geyik yapıp, hatun masaya geldiği an dik oturmalar falan. Ahahauh süpermiş lan, şimdi anlatınca pek bi komiğime gitti.

O gün baya bişiler oldu aslında da şimdi yazmaya üşeniyorum. Olayın özeti şöyle; 2 erkeğiz 1 hatun var masada. Hatun gönüllü hesap ödeyicisi (pek içemez genelde bu tipler). Sonra hatunun kalkmasına yakın bi arkadaş daha geliyor. Hatun kalkarken tüm hesabı kapatıp gidiyor. E şimdi şöyle ufak bi hesap yapınca; 40-45 lira hesap ödemiş hatun (ki 70lik bira 4.5 lira). Ben zaten yancı olarak girdim mevzuya, yoksa onlar iki kişi takılıcaklardı. Sonra benim yancım geldi, baya ahlak dışı bi olay oldu çıktı. Neyse, hatun kalktı gitti. Biz birer tane daha içtik, son servis geçildi falan. Hesap ödiyecez 8den beri içiyorum saat 1 olmuş, hesap geldi 13.50 lira :D 5er atıcaz 15 olacak, üstünü de bahşiş yapalım dedik. Sonrasında tüm bozuklukları attım ben cüzdandaki, ortaya resimdeki kadar para çıktı. İstanbuldan gelen arkadaş "ayıp olur abi" falan dedi ama sallamadık. Zira, Eskişehir'de öğrenci adamın bahşiş bırakması alışıldık bişey değilken bizim hesabın %15-20si kadar bahşiş bırakmamız şehrin anahtarını almamıza yeter de artar bile.

Sonra bi tek de winston light koydum tabağa, bahşişi esmer hatun alsın diye (bi tek o sigara içiyodu, kestim ;)), kalktık gittik.

Ha bunu niye bu kadar uzun uzun anlattım bilmiyorum. Aslında biliyorum, amacım sadece resimi koyup iki satır yazı yazmaktı. Buradaki ilk bahşişimi paylaşayım, boyum uzasın dedim. Ama resmin sağına solun 2 kelime yazınca at sikinde kelebek gibi kalıcak diye böööööööööyle uzattım.
Not: O el benim elim değil.

Pars: Kiraz Operasyonu

Hayatımda bu kadar sikko bi aksiyon filmi izlemedim. Şöyle bi yorumlara baktım nette "gerçek hayat, ibret olmalı. aksiyonun kralı var off off" falan demişler. İzleyeyim dedim, demez olaydım.

Başroldeki amcanın oyunculuğu bok gibi olmuş, hiç beğenmedim. Tavırları çok kolpa, hemen her sahnesinde "bu ne lan" dedim. Hele o Asena denen hatunla aşk yaşayıp paso birbirlerine "devrem" diye seslenmeleri hiç olmamış. Devrem aşşaa devrem yukarı. Bu ne lan? Kanka ayağına yatıp karı götürmek bu olsa gerek.

Tamam konu iyi güzel, uyuşturucuyla savaşı anlatmışlar ama olmamış. Tamamen tahmin edilebilir bi senaryo var. Klişe arası klişe sunmuşlar special olarak. Tek tahmin edemediğim yer; ectasyye sarıp da 3 erkek bi hatunla grup takıldı, o sırada hatun soyundu falan "aha liseli memesi!" dedim. Bi onu tahmin edememiştim, belki de karıdan beklemedim bunu, göstermez falan dedim. Gösterdi. O kadar.

Bu filmi izleyip de ağızlarının suyu aka aka "oleyyyğğğğ çoğk güzelllğğ" diyen, 10 üzerinden 10 puan veren insanları çok merak ediyorum. Ne yerler, ne içerler, nerelere takılırlar? Sadece tvde yayınlanan beş para etmez "ısıran hamam böcekleri", "katil kaplumbağalar" gibi filmleri mi izlerler? Naparlar lan bunlar!?
Resimdeki hatun da işte bahsettiğim Asena karakteri.
Lan daha patates suratlı bi oyuncu yok muydu oynatacak?

Esrarengiz mutfak

Bu mutfak öyle bi mutfak ki... Öyle bi mutfak yani. Bi tane kanepe var o mutfakta off off.. Feci bi kanepe.. Çok sikindirik bi kanepe aslında, üzerine minder koymadan uyuyamıyosun. Aslında bi mutfağa göre çok normal bi kanepe, zira niye mutfakta uyuyasın ki, di mi? Değil işte, bazen yer bulamıyosun, orda uyuyosun. Dün gece öyle oldu mesela, gittim mutfakta uyudum. İlk seferden sonra, doğal olarak heyecanlandım. Çok doğal çünkü 2. kez o mutfakta uyuyacak bi insanın heyecanlanması.

Olay belki de mutfakta değil. Aslında, kilit nokta kanepe de olabilir. Bilmiyorum, çok gizemli çünkü. Kimse bilemez. Ama bildiğim bişey varsa o da, ne zaman o mutfakta uyusam hayatımda görmediğim kadar heyecanlı ve erotik rüyalar gördüğümdür. Öyle böyle değil, cidden çok erotik. Feci yani.. Pornografik hatta, erotik ne demek?

Erotik bişeyler izlemekten, hatta yaşamaktan daha heyecanlı bişey varsa, o da rüyada erotik şeyler görmektir. Rüya olduğu için maddi ve manevi kaygılar söz konusu değil. Adım adım gerçekleşmiyo olaylar, direk istediğinden başlıyosun. Giriş-gelişme-sonuç değil yani mevzu, bol gelişmeli kısa sonuçlu. Mis. Taş gibi hatunlar var zaten orda hep. Öyle bi mutfak işte... Hatunlar mutfakta değil tabi, rüyamda. Anca rüyamda zaten.

O mutfak öyle bi mutfak ki off off... Çok güzel bi mutfak. Küçük bi sorun var yalnız. O mutfak benim mutfağım değil, arkadaşımın mutfağı. Kimbilir bi daha ne zaman uyuyabilicem o mutfakta (off o mutfak...). Yarın? Öbür gün? Yok yok olmaz böyle bu iş. Yarın gidip diyorum "hacı al pornolarımı ver mutfağını. şöyle bi iki saat şekerleme yapayım ben. kapıyı da dışardan kilitle!".

Şimdi o orda, ben burda... Gidip yatağıma yatıcam birazdan... Ama o mutfak var ya.. Off o mutfak... Öff.

Büyüyünce...

Gün geçmesin ki, bir gün daha yaşlanmayalım. Sonra, hafta geçmesin ki bi hafta daha yaşlanmayalım var. Böyle mal mal "o geçmesin bu geçmesin" derken dün bi yaş daha yaşlandım. "Sona bi adım daha..." geyikleri yapıyim mi? Yapmiyim bence. Evet yapmıyorum o zaman. Gerçi yapmış kadar oldum da siktiret.

Lise hayatımı eğlenceli ve katlanabilir kılan dostlarımdan ikisi geldi. Biri İstanbul'dan, diğeri de Ankara'dan. Üniversite hayatımın şimdiye kadar olan kısmında "tek kazandığım şey" diyebildiğim iki dostumdan birinin evinde takıldık hep beraber. Çok güzeldi, çok eğlendim. Onlarda eğlendi sanırsam, umarım yani :) Ska yaptık, sonra pogoya döndü o, duvarlara yapıştık falan. Alkolün amınakoyduk bi de. Paralar suyunu çekti. Gecenin sonunda herkesin baygın baygın bi yerlere uzanması, mayışması nedense mutlu ediyor beni. O sebeptendir ki, restoranlarda yapılan toplu yemeklere, düğünlere falan gitmem ben hiç. Sandalye tepesinde, takım elbiseyle içilir mi lan? Ev ortamı en güzeli, en samimisi. Onun ayağı berikinin kucağında, öteki berikinin omzuna yatmış falan (herkes berikine kaynıyo gibi oldu ama olsun), daha güzel bence.

Acımasız bi gerçekle karşı karşıya kaldım dün gece; saçlarımı topladığım zaman götüm gibi oluyomuşum, açtığım zaman da çok kral oluyomuşum. Niye bunu 1,5 sene sonra farkettiğimi anlayamadım, neyse geç olsun da güç olmasın. Bundan zilyon kat daha acımasız bi gerçekle daha yüzleştim; İstanbuldan gelen arkadaşımla en son 2 sene önce görüşmüşüm. En son 2 sene önce ensesine şaplak atmışım, en son 2 sene önce pandiklemişim... Geçen senenin başında, insanların zamanla yalnızlaştığını farketmiştim fakat bu açıdan bakmamıştım hiç olaya. Hayatımın ilk 11ini parça parça yedek kulübesine tıkmışım lan! Tıktırılmışım yani, ya da onlar gitmişler oraya. Mecbur kalmışız işte, engelleyememişiz. Arasıra babamın "taa 30 sene önce harp okulunda beraberdik, çok yakındık" dediği arkadaşlarını görüp, taşak geçiyodum "baba nası yakın arkadaşsınız lan, 30 sene olmuş ahahah" diye. Oluyomuş demek ki. Vay amınakoyim ya. Demek ki, bundan 10 sene sonra 3-5 yılda bir görüşürsek mutlu sayıcaz kendimizi. Beni göstererek "çocuuum bak ceykıl amcan, iyi bak unutma. bi daha anca evlendiğin zaman görürsün" diyecekler. Pehh.. Sikerler olm, olur mu öyle şey? Ne sikik iş lan bu?
bu arada mum falan yoktu, pastanın üstüne sigara dikip yaktık çogüzel oldu. üfliyeceğime içime çektim, değişikti.

Yerim seni Debbie

İngilizce grammer bilgimi geliştiren, "unbe-fucking-lievable","abso-fucking-lutely" gibi bir olguyu öğreten, dilini yediğimin Debrası... Debra için izliyorum Dexter'ı desem yalan söylemiş olurum tamam ama, hatun bariz mutlu ediyo lan beni. Aptal bi sırıtma geliyo yüzüme görünce, daha doğrusu duyunca. Yoksa görmelik pek bişeyi yok.

Ulan şöyle bi hatun bulamadım gitti. Hepsinde bi ahlak masası mensubu tripleri, hepsinde bi "ay düzgün konuş benimle" bağlacı... Lan iki rekat küfretseniz ölür müsünüz?

Kaç yaşından sonra oluyosunuz bilemedim gitti. Biri çıksa dese "30undan önce cacık olmuyo hacım bunlardan", bekliycem olsunlar diye. Onu diyen de yok, o bakımdan şafak karanlık diyip siktirediyorum. Gerçi 30 yaş alt limiti koysalar şafak yine karanlık da, neyse. Bayramda babamla konuştum, okul bitince gidicem yerleşicem bodruma diye. Kenara çekilmek için erken değil mi dedi. Erken merken, napiyim? Keseyi düzeltip, 3-4 hatunla mı takılayım? Biri küfretsin, biri salak olmasın, biri ugg giymesin...

Feci garezim var, öyle böyle değil. Bir sürü yazacağım şey var ama yazamıyorum, iki karalayıp siliyorum. Blogger'ın kadın kasabı olcam yoksa. Hayır, seksist de değilim ama harbi çok öküzleme özellikleri var lan dişilerin. Ciddiyim.

Bayram çocuğu Ceykıl

En güzel bayramımdı bu bayram. Ailem geldi, enteresan duygular içerisine girdim. Bi ara babama elimi öptüreyim dedim, küfretti gülerek. Değişik bi olay büyüklerin seni bayramda ziyarete gelmesi tabi.

Ev eve benzedi lan. Böyle insan yaşıyomuş gibi içinde, güzel bi havası var. Hijyen kokuyo. Geldiler topladılar temizlediler her yeri, benliğimi bozdular. Biraz da böyle takılayım diyorum. Yemek yedikten sonra bulaşıkları yıkıyorum mesela, sonra soda içiyorum. Böyle sıradan şeyler insanmışım gibi hissettiriyo onu farkettim.

Her gece rakı sofrası kuruldu, muhabbet çevirildi. Uzun zamandır babamla bu kadar performanslı takılmamıştık. İyi oldu. Beraber Ağır Roman'ı izledik muhabbet ederek. Tek başıma izleyince çok farketmemiştim de Ağır Roman ne ağır bi filmmiş yahu. İbnesi var, orospusu var, müptelası var, zoofili muhabbeti var... Var oğlu var.

Eskişehir'de bayramda tüm fırınlar kapanıyormuş onu tecrübe ettik. Millet önceden 15er 20şer ekmek stokluyormuş. Migrosu, Tansaşı alayı tam takır. Bi tost ekmekleri kalmış o kadar. İzmir'de böyle bi durum yok, o yüzden garip geldi bana. Hani İstanbul'da radyoya bağlanıp "bilmemne karayolunda kaza var, trafik sıkışık" diye rapor veriyolar ya, aynı onun gibi radyoya bağlanıp "hedehödöoğlu markette son 20 ekmek kalmış, koşun" gibisinden cümleler kurulacak bi durum vardı yani.

Bi de, ev görüp görebileceği en kral yemekleri gördü. Ahtapot salatası falan pişti lan, o derece :) Sabahları ropdöşambrımı giyip siyah havyar yemezsem, kendime gelemiyorum artık. Böyle sürekli bi bornoz-viski ikilisiyle takılma isteği var içimde.
 
twitter da kullanıyorum