Bilinçaltım ekşidi

3 katlı, terası olan, eski bir apartmanda yaşıyorum. Duvarları dökülüyor, sarı bir dış badanası var, dar ve dönerek inen merdivenleri var. Kıyıda köşede kalmış bir mahallede yaşıyorum belli, "Eşkıya"dan fırlamış gibi bi görüntüsü var mahallenin. 2. kattayım sanırım ben, yalnız hangi şehirde olduğuma dair en ufak bir fikrim yok. Tek başıma yaşıyorum.

Şuan İstanbul'da yaşayan liseden bi arkadaşım geliyor. Yiyoruz içiyoruz, geyik meyik. Laptobumu düşürüyor dövüyorum. Sonra birisi sesleniyor, aşağı iniyorum koşa koşa. Mahalleden bi karıymış seslenen. O dönen merdivenlerden iner inmez o karıyı, 5-6 yaşlarında sarışın bir erkek çocuğunu, 3-5 mahalleliyi görüyorum. Bir de köpek var. Kadın bişeyler anlatıyor, bi mahkemeden falan bahsediyor. Sonra diyor ki "şu köpek geçen gün zavallı çocuğa saldırmış". Zavallı çocuk da o 5-6 yaşlarındaki erkek çocuğu. Şöyle bi zoomluyorum çocuğa, çocuğun dudak altı sakalı var. Normal karşılıyorum.

Derken köpek geliyor inceden inceden, ben bi adım yukarı çıkıyorum. Sonra itoğluit kovalamaya başlıyor. Terasa kadar çıkıyorum, kapıyı kapatıyorum. Köpek kapıya çarpıp duruyor. Altıma sıçtım sıçıcam neredeyse. Sonra İzmir'deki exaşkıma sesleniyorum "adsıııııııııııııııııııııızzzz! al lan şu iti!!!" diye. Ne hikmetse iti kucaklayıp götürüyor. Gittiğini görüyorum, koşarak o dönen merdivenlerden 1 kat aşağı inip apartman boşluğuna kafamı uzatarak bağırıyorum "köpeğin birini bulacağına emindim ama gerçek bi köpek olacağını tahmin etmemiştiiiiiğğğğmm ğimmm ğimğimğimmmm...." diye. Arkasına bakıyor "omuz üstü bakış tekniği"yle ve gülümsüyor. Sinirleniyorum, merdivenlerden inmeye başlıyorum.

Apartman kapısını açar açmaz mahkemeye giriyorum. Mahkeme de, mahalle düğünlerinde kullanılan beyaz plastik sandalyelerden oluşuyor. Herkes oturmuş bi ben ve o İstanbul'dan gelen arkadaş kalmış. Yer buluyoruz, bi bakıyorum avukatın yanında bi hatun var. Hatunu gerçek hayatta tanımıyorum, hatta öyle birisi yaşamıyor bile olabilir ama öyle samimiyiz ki, sanki 20 yıldır canciğer kuzu sarmasıymışız gibiyiz. Biraz sıkıntılı o, bulduğum yeri ona veriyorum, gidip avukatın yanına ben oturuyorum (avukat yıllardır dizilerde oynamış bi kadın, adını sanını bilmiyorum, yarım saattir eski dizileri araştırıyorum ama resmini bulamadım. bulabilseydim oha diyecektiniz kesin.). Sonra aramızda şöyle bir diyalog geçiyor;
A: Böyle şeyleri hiç sevmem. Neden müvekkilimi yanımdan kaldırdınız!
B: Sıkılmış görünüyordu.
A: Hmm, sevdim bunu. Arkadaşlar birbirleri için herşeyi yaparlar dimi?
B: Evet hehe.
A: Her dedikleri dinlenmeli, kaale alınmalıdır dimi?
B: Evet öyle.
A: Mesela bir arkadaşınız gelse, colgate dişleri beyazlatır dese, kaale alırsınız dimi?
B: Mmm sanırım..
A: Ama colgate dişleri beyazlatmaz ki?!
B: ...
Normalde 2 ayda ortalama 1-2 kere rüya görürüm. O kadar az rüya görürüm (yada hatırlarım işte). Ama son zamanlarda o kadar sık ve saçma rüyalar görüyorum ki, bunları yazma ihtiyacı hissettim. Birbiriyle alakasız insanlar, olaylar, mekanlar... O kadar saçma şeyler görüyorum ki mesela geçenlerde; babam annemin daha az tv izlemesi için digiturkun en sikik paketini almış, sinema salonlarına falan giremiyor annem, şifreyi söylemiyor babam. Bu yüzden boşanıyorlardı. Ulan bizim digiturkümüz yok ki! Bilinçaltım yarrağı yedi...

Pacman? Mario? Höh?

Rus amcalar çocukluğumuzun 2 kahramanını kapıştırmışlar. Eğlenceli bir animasyon olmuş, tebrik ediyorum burdan rus amcaları; "хорошо для вас"

Resmin elimde... Hem de on bin tane...


İzlediğim en güzel stop-motion. Her karesinden kreytiviti fışkırıyor maşallah.

Senin yüzüne nooolmuş?

Eski tasarımdan gına geldi, hep aynı hep aynı sıktı. Bi de ben orjinalimde büyük yazılı, hayvan gibi tasarımları sevmem. Niye öyle bir tema kullandıysam anlamadım gitti.. Neyse, ben bu durumu sana;
- Yeni yıl, yeni tasarım
- 70. yazım şerefine yep yeni bir tasarım
- Doğum günümün 25. günü namına yaptığım bir değişiklik
- Kendime yeni bir ben lağğzım
..
....
.......
şeklinde çeşitli bahanelerle kaktırabilirdim. Ama yapmıyorum, kıymetimi bil.

Bu değişikliği umursuyormuşsun gibi yaparak, neler yaptığımı anlatıcam. Buradaki temayı sömürdüm/editledim/hacıladım... Temanın orjinal haline bakınca "woooaahhheyyttt!! amma değişmiş" dediğini biliyorum. Görsel boklar olmayınca tasarım tasarım değilmiş gibi geldiği için, bi iki tane resim lazım diye düşündüm. Deviantart'ta alkolle ilgili resimler arattım. AAAAAAA!! bi de ne göreyim?! 3-5 dallama, alkol karşıtı afişler mafişler yapmışlar. "Ben gösteririm lan size" diyerekten, resimleri çaldım, kestim biçtim. Headerdaki "everybody has different emergency exits" yazan resmin orjinali ahanda şudur. Footerdaki "lose your mind. drink animally." yazan görselin orjinali de şudur. Footerdaki dalga çok hoşuma gitti, tişörte falan bastırabilirim her an :)

Sayfanın tepesindeki "tam o sırada x blogunda y yazısı varmış" yazan aparatı kaldırdım. Onun yerine bloglarımın linklerini koydum menüye daha seksi oldu.

Eee sen ne diyosun bu konu hakkında?

Grotesque / Gurotesuku (2009)

Sevgili ziyaretçi, düzenli takipçilerimden birisi olmadığını ve düşük bir ihtimal olsa da googledan geldiğini varsayıyorum. "Bu ihtimal neden düşük?" dersen, "am-sik-meme gibi aramalarla geliyorsun hep bloga. bi kere de düzgün bişey arat" derim. Neyse, okumak üzere olduğun yazı Grotesque filmi hakkında hayvanlar gibi spoiler içermekte. Bunu söyleyeyim dedim, zira düzenli takipçim olsaydın bu yazının spoiler içereceğini bilirdin. Adam ol da, düzenli düzenli takip et lan!

Aslında bu film hakkında tek cümlelik bir yargım var fakat onu söylemiycem sırf ibnelik olsun diye. Gerçi sen de ibnelik olsun diye yazıyı okumayabilirsin ki henüz ona karşı bi hamle geliştiremedim. Teknoloji yetersiz kalıyor işte bazen gördüğün üzere, ibnelik yapmanı engelliyor. Neyse başlıyorum.

Öncelikle bilmen gereken şey filmin bir konusu olmadığı. Porno gibi, konusuz (kaldı ki Pirates gibi bir porno filmden sonra, "porno film = konusuz film" önyargısını kırmak lazım). Çok kastırırsak fetişizm kategorisine sıkıştırabiliriz yani. Çekik gözlü amcalar şöyle bi piyasayı yoklamışlar, ne izleniyor ne izlenmiyor falan bakmışlar, ondan sonra da "olm hostel gibi yapabiliriz. işkence ve meme koyunca izliyo insanlar (düşündüm de, hala fetişzmde ısrar ediyorum). mmm... sonra bak mesela saw var. herifler hababam sınıfı gibi milyon film çektiler, hala deli gibi izleyeni/bekleyeni var. o zaman napıyoruz? formülü çıkartıyorum; "meme + kan + işkence = gişe rekoru. yırttık lan!" demişler ve hemen filmi çekmeye başlamışlar. Hemen dediysem, harbiden hemen. Senaryo yazmamışlar bile.

Oyuncu da aramamışlar. 3 tane oyuncu var; yapımcının bacanağı, baldızı ve baldızın tokmakçısı... Bi casting ajansına gidip 2-3 tane de figüran kiralamışlar 1220 japon yeni yövmiyeyle, çekmişler bitmiş.

İşkenceler, her insanevladının hayatında en azından 1 kere düşünüp de tiksindiği, korktuğu, gecelerce ağladığı türden. Bir tek son işkence aklıma gelmemişti, o da iyice boku çıkartılmış bi işkence. Genel konsepte aykırı. Yani yapacağın işkenceyi seçerken dikkate alman gereken temel kural ölümcül olmamasıdır. Ölmesin ki bissürü işkence yapabilesin. İç organlara saldırmazsın mesela, kafasını kesmezsin, kalbini parmaklamazsın vs.vs. Bu devirde işkence yapacak adam bulmak kolay mı? İdareli kullanırsın...

Efektleri hiç beğenmedim. Uzuv kesme sahnelerinde, deriler paçavra gibiydi. Sanki ipek kumaşa elektrikli testereyle dalmışsın gibi. İçinden et met çıkıyor, deri kalıyor falan. Halbuki ilk başta derinin deforme olması beklenir. Ses efektleri de son derece sikkoydu. Efekt israfı yapmışlar resmen. Yerde 5cc kan var, üzerinde 2 parmak. Herif 0.5 saniyede parmakları topluyor yerden, 5 saniye vıcır vıcır ses geliyor. Japonların kanı kaynıyor heralde (bunu yazdığıma inanamıyorum). Gerçi, çocukluğunda hiç kurban bayramı yaşamamış, kuzu neyin kesimini izlememiş bi japoncağızdan daha fazlası beklenemez. O da haklı kendi çapında. Japonya'da kurban bayramı var da onlar mı kutlamıyor hayret bişey!

Özetle;
- Konusu yok
- Oyuncu kadrosu yok
- Mekan yok.
- Ses efektleri vasatın altında.

Evet, olmayan konuyu açıklamaya geldi sıra. İlk defa buluşan bir çiftimiz var. Eleman hatundan feci hoşlanıyor. Karı da "benim için ölür müsün?" diye soruyor kıkırdayarak. Sonra bu ikisini, psikopat amcanın biri tenhada kıstırıyor. Evine götürüp başlıyor deşmeye. Tüm film boyunca "onun için ölür müsün lan hehe" diyip duruyor elemana. Eleman moron zaten. Daha bi kere öpüşmemişler, hatunun memişlerini mıncırmamış, daha kendisini sevip sevmediğini bilmiyor, paso "evet evet ölürüm ki ne var" diyip duruyor. Ağzını burnunu kırdığımın gerizekalısı... Filmin sonunda psikopat amcanın neden böyle yaramazlıklar yaptığını öğreniyoruz. O sebep de film kadar sikko; "çünkü herif kokuyor :|". Öah! Amcam küçüklüğünden beri kokuyomuş, insanlar bunu sevmemiş, yalnız kalmış bu da, yalnızlıktan manyamış, sosyopat olmuş ve milleti kesip biçmeye başlamış. Bu yani.

Yapımcıyla, psikopat amcanın msn logları;

sıkıdurküfredicem!

Elimdeki parayı idare etmeyi uzun süredir gayet iyi beceriyordum. Ne biliyim bi akşam 20 liraya pizza yedikten sonra 3 akşam makarna yiyordum, haftada bi gece vodka içiyosam 3 gece bira içiyodum vs. Sorun olmuyordu bu, hatta gayet de güzeldi; sürekli orta karar gitmek yerine lüksü de yaşıyordum standart altını da. Farklı şeyler tatmış oluyordum (mevzu sadece yiyecek içecek değil tabi).

Yalnız şöyle bir durum var, epeydir standart altı yaşıyorum. Daha doğrusu yaşamak zorunda buluyorum kendimi. Ve bu durum bir çok olumsuz etkiye sahip bünyemde. Sigarayı bırakamıyorum, o yüzden tütün sarmaya başladım. Lanet şey puro gibi anasını satiyim, yarım saatte bitmiyor ve ayrıca sigaradan aldığım tadı da alamıyorum. 1 gece vodka - 3 gece bira veya her gece 2-3 bira olayı da sona erdi. Haftada 1 kez 1.5 litre köpek öldüren alıyorum, 2 gün idare ediyor o. Steakhouse tarih oldu, çorba pilav/makarna geldi yerine. Dolayısıyla bu amınakoyduğumun köklü değişimi ruhsal çöküntüye sürükledi beni. Hiç birşey yapmama lüksümün yerine, hiç birşey yapmak istememe zorunluluğunu getirdi. Çalışamıyorum lan! Malak malak yatıyorum, feysbukta video izliyorum, oyun oynuyorum...Bloga yazasım bile gelmiyor. Anca böyle patlama noktasına gelince içimdeki tüm olumsuzlukları boşaltmak maksatlı yazıp kaçıyorum. Takip ettiğim blogları da okumuyorum bir süredir. Bi iki tane vazgeçilmezim var, onları okuyorum sadece. Kafam düzelince veya daha çok bunalınca, okumadığım yazıları da okuycam.

Para geliyor, seviniyorum içicem bu akşam diye, hoop 2 ay öncesinin internet faturasına gidiyor. Para geliyor, seviniyorum gezicem diye, hoooop 1 ay öncesinin elektrik faturasına gidiyor. Eski adsl faturasını kapatıyorum, yenisi geliyor. İnternet kesilmesin diye 3-4 ay öncesinin telefon faturasını ödüyorum sonra, kalan parayla da yumurta, ekmek falan stokluyorum. Amınakoyim böyle işin.

Sırf giderler azalsın diye denyonun biriyle aynı evde yaşamak da istemiyorum. Aynı evde bir başkasıyla yaşayamıyorum, geçen sene denedim. En yakın arkadaşımın kafasını halıya sürtmek zorunda kalıyorum, kültablası yerine masaya döktüğü kül yüzünden annesiyle ilişkiye girerken buluyorum kendimi... Bulunabilecek en kral ev arkadaşı da bana benziyor sonra, agresifleşiyor, bulaşık yıkamıyor, temizlik yapmıyor falan. Ondan sonra pastırma gibi bol sinirli bi şekilde yaşıyoruz. Tek yaşamak zorundayım, ama buna da yaşamak denmez.

Antidepresan falan alsam, dünyayı pespembe algılasam da olmayacak. Dünya yine aynı dünya, bok sarısı... Algıyı değiştirmek bir işe yaramıyacak. Kaldı ki default olarak  %5-10 arası bir değere sahip olan umursama özelliğimi antidepresanla 0a düşürmek de mantıklı değil. O zaman kendimi de umursamam, dünya ishal olur, ben de bok sarısı olurum.

Ürettebildiğim tüm çözümler sorunlu. Hepsi en az birşey götürüyor benden. Sorunlu olması, hiç olmamasından daha iyidir diyorum, ama yanılıyor da olabilirim. Emin değilim yani. En çok da bu sıkıyor canımı, kendi ürettiğim çözümün beni tatmin etmemesi... İkinci sırada ise "zorla güzellik olmaz" prensibimin sonuçları var. Kötüyü, olumsuzu, mantıksızı seçebilmek istiyorum ben, benim yerime seçilmesini değil. Opsiyonel bunalım istiyorum lan! Kendim seçersem bunalayım. Lisedeki din kültürü dersi gibi zorunlu seçmeli olmasın amk.
mınırzınıskiyim!

Asker çocuğu olmak

Bikaç gün önce Efsa'nın blogunda "asker çocuğu olmak" isimli bir yazı okudum. Hikaye dinleyen birisi gibi "etkilendim" diyemiyeceğim, çünkü ben 20 yıldır bu olaydan etkileniyorum. 20 yıldır asker çocuğuyum ve ömrümün geri kalanını da bu şekilde geçireceğim.

Yıllar boyunca, 1 liralık kutu kolayı 50 kuruşa içtiğim için ağzıma sıçtılar. Yıllar boyunca, babam 8de evden çıktığı, 6 da eve döndüğü için annemin ağzına sıçtılar. Yıllar boyunca, 5 yıldızlı otel kıvamında orduevlerinde geceliği 10-15 liraya kaldığımız için, ağzımıza sıçtılar. Ama o insanlar, gece 12de karılarının koynuna girerken, babamın sabah 6ya kadar nöbet tuttuğunu düşünerek bize destek olmadılar. Ailecek pikniğe giderken, babamın son 5 aydır arazide, bez çadırın altında kaldığını düşünerek beni yanlarına almadılar.

Sadece kampları, lojmanları, ücretlerin düşüklüğünü düşündüler. Kendi odamda 1 tane posterim olmaması kimseyi etkilemedi. İnsanların beni adımla değil, babamla tanımasını, "bilmem kim yüzbaşının oğlu" demesini düşünmediler.

Bi akşam babam dedi ki; "haftaya çarşamba okuldan alırım seni, hep beraber yemeğe gideriz.". Haftaya çarşamba oldu, okuldan çıktım, servise binmedim ve babamı bekledim. Ben bekledim, babam gelmedi, ben bekledim, babam gelmedi. Okul kapanmak üzere, hava kararmış. Ben hala bekliyorum babam gelecek diye. Babam nöbetçiymiş o gün... Annem evde delirmiş, babam karargahta delirmiş... Ben babama sinirlenip ağlıyorum bi yandan, küfredemiyorum o zamanlar... Okula 1.5-2 km uzaklıktaki orduevine doğru koşuyorum sonra ağlayarak. Nöbetçi astsubayı buluyorum, derdimi anlatıyorum. Boyumdan büyük tekerlekleri olan, kamyon irisi bi alete bindirilerek evime yollanıyorum. Annemin tansiyonu yükselmiş (hipertansiyon hastası), komşular sokaklara dökülmüş (cep telefonu yok o zamanlar), babam 5 dkda bir beni soruyor evi arayıp... Annem bana bişey olsa ne yapacağını düşünüyor vs.vs. Küçük bir çocuğun yapabileceği, sıradan bir yaramazlık gibi gözüküyor olabilir bu. Eğer böyle geliyorsa (ki sorunlusunuz. genelde böyle görüyorlar), yanılıyorsunuz. Bu denklemde, hesaba katılmayan tek değer, babama 5-6 saat önceden yazılan nöbet. Olayın sıradan olmadığını gösteren tek şey bu. Bu siktiğimin nöbeti yüzünden bozuluyor herşey. Babamı değerli kılan, "sözünü tutmuyor"dan tutamıyora terfi ettiren tek şey bu.

Yıllar sonra, aşırı stres ve saçma sapan komutanların emirleri altında kalan babamın, değişken ruh halini telafi etmeye uğraşmak bana kalıyor. Kendi öz oğluna, doğumgününde yaşattıkları için ben özür diliyorum kardeşimden. Ben teselli ediyorum onu. Bana attığı fırçaları annem, anneme söylediği sözleri ben, kardeşime yaptıklarını biz, bize yaptıklarını kardeşim telafi etmeye çalışıyor...

Bütün bunları yaşadıktan sonra, sıradan bir insan olarak rica ediyorum; "böyle saçma şeylerle gelmeyin bana. asker olmayı, asker ailesi olmayı, asker çocuğu olmayı küçümsemeyin. yaşadıklarımızın bedeli, o kutu koladan kalan 50 kuruşa denk değil. bunun farkında olduğu için, asla asker olmamı istemedi babam. bunun farkında olduğum için asla asker olmak istemedim" diyorum. Bütün bunları yaşadıktan sonra Ceykıl olarak, "amınıza koyim orospu çocukları. biraz empati yapsanız en kötü ihtimalle insanlığa yaklaşırsınız, daha kötüsü olamaz" diyorum.

Bu yazıyı ne acıtasyon yapmak için, ne de en az kendim kadar sevdiğim babamı kötülemek için yazdım. Onu, içini görebilecek kadar uzun zamandır tanıyorum, yaptıklarının sebepleri olarak askerlik geçmişini göstermese de, sebebin bu olacağını bilecek kadar kendimi tanıyorum. Ben artık ne lojmanda yaşıyorum, ne de orduevine gidiyorum. Amacım sadece, askerlik kavramını bilmemkaç ay nöbet tutup, komutandan azar işitmek olarak gören kişilere olayların içinden bir bakış açısı sağlamak. Umarım siz veya çocuklarınız, 3 kuruş ucuza hizmet aldığını düşünerek, herhangi bir asker çocuğuna kendini bilmez bir söz sarfetmezsiniz. Umarım, biraz da olsun empati yapabilir, insanları yargılamadan önce, aynı koşullarda kendinizin yaşadığını varsayarak hareket edebilirsiniz.

Bana bi spoiler verenin 40 yıl tokmakçısı olurum!

Demin friendfeedde şöyle bi feed gördüm; dexter resmi var ve "oha çok şok ediciydi. aman spoiler yapılmasın, yoruma kapatıyorum" yazıyor. Ampul yandı kafamda direk; "aha yeni bölüm :|". İzlemek üzere googleda arattım, buldum. Videolar yüklensin diye bekliyorum, videonun hemen altında 3 kısa kelimelik bir yorum var. Hani ilkokul 2. sınıf öğrencisinin bile 0.3 saniye bakmasıyla algılayabileceği kadar kısa. O kadar kısa bir yorum, 50 dakikalık bölümün ağzına bu kadar sıçabilir (yazar, burada "bu" derken el hareketi yapıyor).

Görüp de algılamamak imkansız, saliselik olay. Ulan amını ırzını siktiğimin pezevengi, ne sikime böyle yorumlar yapıyosun? Hayır, madem yapıcaksın bu ibneliği, bari bekle de 20. yorumda falan yap. Ya da 2 paragraf yaz, sonunda bu yorumu yap ki, yorumun uzunluğundan dolayı okunamasın lan anası sikişmiş!!!

Site sahibinin de amınakoyim; "Yönetemeyeceğin siteyi açma dümbük! 24 saat online yönetici barındıramıyosun madem, yorumları onaylı yap. Olmadı şikayet butonu koy, şikayet edilen için bi sayfa aç üyeler amına koysunlar orda. Şikayet edilen yorumu otomatik olarak yayından kaldır, beklemeye al, incele onayla veya sil."

Ulan dizi&film izleme sitesinde spoiler yorum mu olur?! Spoilersa gizlersin, okuyacak insan kendi rızasıyla okur!

Siz siz olun, spoiler vermeyin. Spoiler verir gibi yapın, yalan söyleyin. Boşu boşuna gerin karşıdakini, o güzel bak, işin eğlencesi orda. Ben de yapıyorum, ama spoiler verir gibi yapıyorum. Dağılabilirsiniz.

İtirafım var Hakim Bey #7

  • Küçükken, motocrossçu herifleri izleyip izleyip, apartmanın arkasındaki kömür tozu yığınının üzerinden küçük bisikletimle atlamaya çalışırdım. Sonuç hep aynı; yüksek kontrastlı bir ben ve sinirli bir anne. Nası atlıyodu şerefsizler, ben niye atlayamıyodum lan! Onlar da düşüp düşüp dayak yiyo muydu acaba?
  • Bi gün birisi çıkıpta yazılarımdan birine "ben bunu tvde xyz programında izlemiştim. arakçı ibne!" diyecek ve ben onun ağzını burnunu kırıcam diye çok korkuyorum. Lan 2 senedir tv izlemiyorum ben, televizyonum yok!  İnsanlık halidir, olabilir, aynı şeyleri düşünebiliriz. Formülü gizli tutulan bi "Ceykıl özütü" yok ki sonuçta.
  • Üreticiler, götüme uygun pantolon üretmekte zorlanır hale gelmişler. Geçen, evin önünde protesto yapıyolardı. "Ceykıl kaç, tazı tut" oynuyolardı, tazı hep tutuyodu. Kırmayayım dedim, yarın spor salonuna gitmeye başlıycam.
  • Msn halkı yavaş yavaş alışıyor adetlerime. Daha şimdiden 3-4 çakal, sadece alkol alırken durumumu uygun yaptığımı çözmüş. O değil de, neden içip içip alkolik olup olmadığımı sınamaya uğraşıyorum lan ben? Ayıkken niye aklıma gelmiyor bu tarz şeyler? Ayıkken anca film izliyim amk...
  • Tüm içeriği "bugün okula gittim. hoca şöyle dedi. sonra tenefüse çıktık" gibi 4-5 cümle ile gününü anlattığı postlardan oluşan sikko blogları hiç sevmiyorum. İnsanların yaşadıkları enteresan olayları okumak gerçekten eğlendiriyor beni fakat sürekli aynı şeyleri yapan insanların, sürekli aynı şeyleri yazmaları beni hayata küstürüyor. Hatta tarih vererek, gün gün hayatını yazan bi eleman var ki.. of of..
  • İnsanların sıradan geçen günlerini, sürekli anlatmasından tiksinmemi sağlayan şey ise bi hatun. "Naptın bugün" gibi klişe bir sohbet başlatma sorusuna, sabah 9 dan o anki saate kadar her türlü detayını vererek, hatta 1 saattir berabersek, son 1 saatini dahi anlatarak cevap veren bi hatun. Haklıyım yani, siz de böyle bir işkenceye maruz kalsaydınız siz de tiksinirdiniz bu tip şeylerden. Kendimi çok pis psikoanaliz ederim, acımam ;)

Demokrasi - Çare ilişkisi

Yemeksepeti'nden yemek söyliycem. Benim semt için minimum sipariş tutarı 10 lira, eee ben 3 liralık dürüm söyliycem? Ondan sonra hemen semtimi min. sipariş tutarı 0 lira olan bi yer olarak değiştirip, ona göre tarif ediyorum. 2 adım ileriye beş kuruş limit koymuyolar, buraya 10 lira alt limit koyuyo ibneler. Beter olsunlar pezevenkler.

Gümbür gümbür

Arkadaşlar arasında bi yarışma düzenledik. Aslında yarışma falan düzenlemedik, ben iletime "ipimle kuşağım, sikimle taşağım" yazmaktan bıktığım için "verilen kelimeleri cümle içinde kullanın bağalım; ip, kuşak, sik ,taşak." yazdım.
Buyrun pencereme yansıyanlar;
  • kuşağımın ipini çekmemle birlikte sikim ve taşşağım sıkışarak bana büyük bi acı yaşattı.
  • taşağını ipe dolayıp sikini kuşakla bağlayıp götünün açılışını yaparım
  • ipine kuşağına bakmam sikini taşşağına bağlarım
  • ipin oliim sikine dolaniim kuşağın oliim taşağından sallanayım
  • taşağındaki kıllar ipe benzer uzanır sikin kuşak olmuş beline dolanır
  • dünyayı iplemem sikimde olmaz benim için kuşak farkı taşak farkından önemli olamaz
  • sikime seni iple takar kuşak ile taşağıma bağlarım
  • ip atlarken kuşağım çözükdü, o sırada sik(dal) taşak ortaya çıktı
  • kuşağının ipini çözer,ağırca sıyırdıktan sonra sikinle taşşağını hiç kullanmadığını bildiğim için keser,ondan sonrada seni bir güzel sikerim
  • sikimi iple bağladım kangren oldu taşağıma kuşak taktım çok güzel oldu
Arkadaşlarımdan ismini veremeyeceğim bir tanesi çok feci yardırdı, böyle 4-5 tane yazdı. Buradan onu tebrik ediyorum (buradan tebrik ettiğime bakmayın, msnden link atıcam onada).

Cinayet

Beklenen gün geldi çattı. Uzun zamandır kafamı meşgul eden o suikasti gerçekleştirdim. Vurdum onu. Yaklaşık 2.5-3 saat oluyor. İçimde garip bir huzur var. Rahatlamış gibiyim, hafifledim sanki. Bu huzurlu ve rahatlamış ruh halinin, kusursuz mutluluğa dönüşmesi için elbette zaman geçmesi lazım. Bekleyip görmek lazım.

Yüzümü güldürecek bir sürü cinayet sayabilirim. Ama şu dakikaya kadar bunun o listede olmayacağına emindim. Halbuki başı çekiyormuş da ben görememişim. Görmek istememiş de olabilirim, bakmamışımdır hiç. Alışkanlık işte... Varlığına alışmak kolaydı, farklıydı çünkü, cazipti bu yüzden. Yokluğunun da bu kadar süre sonra farklı geleceği aşikar. O yüzden belki bu rahatlık, bu huzur. Belki de hazır olmam bu huzurun kaynağı. Zamanı gelince budamazsan, nasıl sığdırabilirsin ki o koca söğüdü küçücük saksıya?

Birazdan Güneş doğacak ve ben soğuk yatağıma gireceğim. Yüzümde sıcak bir gülümseme, gözlerimde can çekişirken ki hali ve dudaklarımda tek bir cümle ile; "içimdeki mazoşisti öldürdüm :)"...

Hadi mp3 paylaşalım

+ lan
+ kalan yarım şarabı yollasana
- siktir lan ben içicem onu
- amk.

daha sonra;
- hacı sal gelsin
+ ok. sen de orospuyu yolla
- aahuhuha yeni yıkandı :D
+ amk.

Sözüm ona şarkı paylaşıyoruz msnden. Gören de yeraltında ne varsa bizden sorulur sanacak. Şu şarkıların adını daha makul şeyler yapsanıza olm!
Birincisi; Kreş - Yarım Kalan Şarap
İkincisi; Fatstar - Orospu 

kulakpası

Yalanlar istiyorsan, yalanlar söyleyeceğim. incinirsin, yine de sen bilirsin.
Feridun Düzağaç - Lavinya

Uçarak gelen edit: Kreş - Yarım Kalan Şarap (Süperdir)

Çok pis bahşiş bırakırım

Geçenlerde Sünger diye bi mekana gittim. Duvarda güzel bi grafiti var, sünger yazıyo. Kapıda da "Öğrenci Birahanesi" yazıyor. Tam benlik mekan işte. Gidiyosun, ucuz biranı içiyosun, herkes öğrenci tatsızlık çıkmıyo falan. Daha önceki birahane deneyimlerim pek hoş değildi. Kamyoncu amcalar falan oluyor oralarda, uzun saçlı falan dalınca mekana tüm sandalyeler bize dönüyor falan. Hoş değil.

Neyse, Eskişehir'de ilk bahşişimi verdim 1.5 senenin sonunda. Gittik Sünger'e, oturduk. Hatunun biri geldi, siparişleri alacak. Bi kaldım şöyle, değişik bişeydi. Esmer mesmer, of. Allahtan masadakilerden kimse sarmadı hatuna da birbirimizi gazlayıp da peşinden gitmedik. Öyle oluyo çünkü hep, en az 2 kişi beğeniyo garsonu, sonra başlıyo bi cool olma yarışı, espiriler falan. Altı üstü boşları almaya geldiğinde görüyosun hatunu ama olsun. Yarım saat geyik yapıp, hatun masaya geldiği an dik oturmalar falan. Ahahauh süpermiş lan, şimdi anlatınca pek bi komiğime gitti.

O gün baya bişiler oldu aslında da şimdi yazmaya üşeniyorum. Olayın özeti şöyle; 2 erkeğiz 1 hatun var masada. Hatun gönüllü hesap ödeyicisi (pek içemez genelde bu tipler). Sonra hatunun kalkmasına yakın bi arkadaş daha geliyor. Hatun kalkarken tüm hesabı kapatıp gidiyor. E şimdi şöyle ufak bi hesap yapınca; 40-45 lira hesap ödemiş hatun (ki 70lik bira 4.5 lira). Ben zaten yancı olarak girdim mevzuya, yoksa onlar iki kişi takılıcaklardı. Sonra benim yancım geldi, baya ahlak dışı bi olay oldu çıktı. Neyse, hatun kalktı gitti. Biz birer tane daha içtik, son servis geçildi falan. Hesap ödiyecez 8den beri içiyorum saat 1 olmuş, hesap geldi 13.50 lira :D 5er atıcaz 15 olacak, üstünü de bahşiş yapalım dedik. Sonrasında tüm bozuklukları attım ben cüzdandaki, ortaya resimdeki kadar para çıktı. İstanbuldan gelen arkadaş "ayıp olur abi" falan dedi ama sallamadık. Zira, Eskişehir'de öğrenci adamın bahşiş bırakması alışıldık bişey değilken bizim hesabın %15-20si kadar bahşiş bırakmamız şehrin anahtarını almamıza yeter de artar bile.

Sonra bi tek de winston light koydum tabağa, bahşişi esmer hatun alsın diye (bi tek o sigara içiyodu, kestim ;)), kalktık gittik.

Ha bunu niye bu kadar uzun uzun anlattım bilmiyorum. Aslında biliyorum, amacım sadece resimi koyup iki satır yazı yazmaktı. Buradaki ilk bahşişimi paylaşayım, boyum uzasın dedim. Ama resmin sağına solun 2 kelime yazınca at sikinde kelebek gibi kalıcak diye böööööööööyle uzattım.
Not: O el benim elim değil.

Pars: Kiraz Operasyonu

Hayatımda bu kadar sikko bi aksiyon filmi izlemedim. Şöyle bi yorumlara baktım nette "gerçek hayat, ibret olmalı. aksiyonun kralı var off off" falan demişler. İzleyeyim dedim, demez olaydım.

Başroldeki amcanın oyunculuğu bok gibi olmuş, hiç beğenmedim. Tavırları çok kolpa, hemen her sahnesinde "bu ne lan" dedim. Hele o Asena denen hatunla aşk yaşayıp paso birbirlerine "devrem" diye seslenmeleri hiç olmamış. Devrem aşşaa devrem yukarı. Bu ne lan? Kanka ayağına yatıp karı götürmek bu olsa gerek.

Tamam konu iyi güzel, uyuşturucuyla savaşı anlatmışlar ama olmamış. Tamamen tahmin edilebilir bi senaryo var. Klişe arası klişe sunmuşlar special olarak. Tek tahmin edemediğim yer; ectasyye sarıp da 3 erkek bi hatunla grup takıldı, o sırada hatun soyundu falan "aha liseli memesi!" dedim. Bi onu tahmin edememiştim, belki de karıdan beklemedim bunu, göstermez falan dedim. Gösterdi. O kadar.

Bu filmi izleyip de ağızlarının suyu aka aka "oleyyyğğğğ çoğk güzelllğğ" diyen, 10 üzerinden 10 puan veren insanları çok merak ediyorum. Ne yerler, ne içerler, nerelere takılırlar? Sadece tvde yayınlanan beş para etmez "ısıran hamam böcekleri", "katil kaplumbağalar" gibi filmleri mi izlerler? Naparlar lan bunlar!?
Resimdeki hatun da işte bahsettiğim Asena karakteri.
Lan daha patates suratlı bi oyuncu yok muydu oynatacak?

Esrarengiz mutfak

Bu mutfak öyle bi mutfak ki... Öyle bi mutfak yani. Bi tane kanepe var o mutfakta off off.. Feci bi kanepe.. Çok sikindirik bi kanepe aslında, üzerine minder koymadan uyuyamıyosun. Aslında bi mutfağa göre çok normal bi kanepe, zira niye mutfakta uyuyasın ki, di mi? Değil işte, bazen yer bulamıyosun, orda uyuyosun. Dün gece öyle oldu mesela, gittim mutfakta uyudum. İlk seferden sonra, doğal olarak heyecanlandım. Çok doğal çünkü 2. kez o mutfakta uyuyacak bi insanın heyecanlanması.

Olay belki de mutfakta değil. Aslında, kilit nokta kanepe de olabilir. Bilmiyorum, çok gizemli çünkü. Kimse bilemez. Ama bildiğim bişey varsa o da, ne zaman o mutfakta uyusam hayatımda görmediğim kadar heyecanlı ve erotik rüyalar gördüğümdür. Öyle böyle değil, cidden çok erotik. Feci yani.. Pornografik hatta, erotik ne demek?

Erotik bişeyler izlemekten, hatta yaşamaktan daha heyecanlı bişey varsa, o da rüyada erotik şeyler görmektir. Rüya olduğu için maddi ve manevi kaygılar söz konusu değil. Adım adım gerçekleşmiyo olaylar, direk istediğinden başlıyosun. Giriş-gelişme-sonuç değil yani mevzu, bol gelişmeli kısa sonuçlu. Mis. Taş gibi hatunlar var zaten orda hep. Öyle bi mutfak işte... Hatunlar mutfakta değil tabi, rüyamda. Anca rüyamda zaten.

O mutfak öyle bi mutfak ki off off... Çok güzel bi mutfak. Küçük bi sorun var yalnız. O mutfak benim mutfağım değil, arkadaşımın mutfağı. Kimbilir bi daha ne zaman uyuyabilicem o mutfakta (off o mutfak...). Yarın? Öbür gün? Yok yok olmaz böyle bu iş. Yarın gidip diyorum "hacı al pornolarımı ver mutfağını. şöyle bi iki saat şekerleme yapayım ben. kapıyı da dışardan kilitle!".

Şimdi o orda, ben burda... Gidip yatağıma yatıcam birazdan... Ama o mutfak var ya.. Off o mutfak... Öff.

Büyüyünce...

Gün geçmesin ki, bir gün daha yaşlanmayalım. Sonra, hafta geçmesin ki bi hafta daha yaşlanmayalım var. Böyle mal mal "o geçmesin bu geçmesin" derken dün bi yaş daha yaşlandım. "Sona bi adım daha..." geyikleri yapıyim mi? Yapmiyim bence. Evet yapmıyorum o zaman. Gerçi yapmış kadar oldum da siktiret.

Lise hayatımı eğlenceli ve katlanabilir kılan dostlarımdan ikisi geldi. Biri İstanbul'dan, diğeri de Ankara'dan. Üniversite hayatımın şimdiye kadar olan kısmında "tek kazandığım şey" diyebildiğim iki dostumdan birinin evinde takıldık hep beraber. Çok güzeldi, çok eğlendim. Onlarda eğlendi sanırsam, umarım yani :) Ska yaptık, sonra pogoya döndü o, duvarlara yapıştık falan. Alkolün amınakoyduk bi de. Paralar suyunu çekti. Gecenin sonunda herkesin baygın baygın bi yerlere uzanması, mayışması nedense mutlu ediyor beni. O sebeptendir ki, restoranlarda yapılan toplu yemeklere, düğünlere falan gitmem ben hiç. Sandalye tepesinde, takım elbiseyle içilir mi lan? Ev ortamı en güzeli, en samimisi. Onun ayağı berikinin kucağında, öteki berikinin omzuna yatmış falan (herkes berikine kaynıyo gibi oldu ama olsun), daha güzel bence.

Acımasız bi gerçekle karşı karşıya kaldım dün gece; saçlarımı topladığım zaman götüm gibi oluyomuşum, açtığım zaman da çok kral oluyomuşum. Niye bunu 1,5 sene sonra farkettiğimi anlayamadım, neyse geç olsun da güç olmasın. Bundan zilyon kat daha acımasız bi gerçekle daha yüzleştim; İstanbuldan gelen arkadaşımla en son 2 sene önce görüşmüşüm. En son 2 sene önce ensesine şaplak atmışım, en son 2 sene önce pandiklemişim... Geçen senenin başında, insanların zamanla yalnızlaştığını farketmiştim fakat bu açıdan bakmamıştım hiç olaya. Hayatımın ilk 11ini parça parça yedek kulübesine tıkmışım lan! Tıktırılmışım yani, ya da onlar gitmişler oraya. Mecbur kalmışız işte, engelleyememişiz. Arasıra babamın "taa 30 sene önce harp okulunda beraberdik, çok yakındık" dediği arkadaşlarını görüp, taşak geçiyodum "baba nası yakın arkadaşsınız lan, 30 sene olmuş ahahah" diye. Oluyomuş demek ki. Vay amınakoyim ya. Demek ki, bundan 10 sene sonra 3-5 yılda bir görüşürsek mutlu sayıcaz kendimizi. Beni göstererek "çocuuum bak ceykıl amcan, iyi bak unutma. bi daha anca evlendiğin zaman görürsün" diyecekler. Pehh.. Sikerler olm, olur mu öyle şey? Ne sikik iş lan bu?
bu arada mum falan yoktu, pastanın üstüne sigara dikip yaktık çogüzel oldu. üfliyeceğime içime çektim, değişikti.

Yerim seni Debbie

İngilizce grammer bilgimi geliştiren, "unbe-fucking-lievable","abso-fucking-lutely" gibi bir olguyu öğreten, dilini yediğimin Debrası... Debra için izliyorum Dexter'ı desem yalan söylemiş olurum tamam ama, hatun bariz mutlu ediyo lan beni. Aptal bi sırıtma geliyo yüzüme görünce, daha doğrusu duyunca. Yoksa görmelik pek bişeyi yok.

Ulan şöyle bi hatun bulamadım gitti. Hepsinde bi ahlak masası mensubu tripleri, hepsinde bi "ay düzgün konuş benimle" bağlacı... Lan iki rekat küfretseniz ölür müsünüz?

Kaç yaşından sonra oluyosunuz bilemedim gitti. Biri çıksa dese "30undan önce cacık olmuyo hacım bunlardan", bekliycem olsunlar diye. Onu diyen de yok, o bakımdan şafak karanlık diyip siktirediyorum. Gerçi 30 yaş alt limiti koysalar şafak yine karanlık da, neyse. Bayramda babamla konuştum, okul bitince gidicem yerleşicem bodruma diye. Kenara çekilmek için erken değil mi dedi. Erken merken, napiyim? Keseyi düzeltip, 3-4 hatunla mı takılayım? Biri küfretsin, biri salak olmasın, biri ugg giymesin...

Feci garezim var, öyle böyle değil. Bir sürü yazacağım şey var ama yazamıyorum, iki karalayıp siliyorum. Blogger'ın kadın kasabı olcam yoksa. Hayır, seksist de değilim ama harbi çok öküzleme özellikleri var lan dişilerin. Ciddiyim.

Bayram çocuğu Ceykıl

En güzel bayramımdı bu bayram. Ailem geldi, enteresan duygular içerisine girdim. Bi ara babama elimi öptüreyim dedim, küfretti gülerek. Değişik bi olay büyüklerin seni bayramda ziyarete gelmesi tabi.

Ev eve benzedi lan. Böyle insan yaşıyomuş gibi içinde, güzel bi havası var. Hijyen kokuyo. Geldiler topladılar temizlediler her yeri, benliğimi bozdular. Biraz da böyle takılayım diyorum. Yemek yedikten sonra bulaşıkları yıkıyorum mesela, sonra soda içiyorum. Böyle sıradan şeyler insanmışım gibi hissettiriyo onu farkettim.

Her gece rakı sofrası kuruldu, muhabbet çevirildi. Uzun zamandır babamla bu kadar performanslı takılmamıştık. İyi oldu. Beraber Ağır Roman'ı izledik muhabbet ederek. Tek başıma izleyince çok farketmemiştim de Ağır Roman ne ağır bi filmmiş yahu. İbnesi var, orospusu var, müptelası var, zoofili muhabbeti var... Var oğlu var.

Eskişehir'de bayramda tüm fırınlar kapanıyormuş onu tecrübe ettik. Millet önceden 15er 20şer ekmek stokluyormuş. Migrosu, Tansaşı alayı tam takır. Bi tost ekmekleri kalmış o kadar. İzmir'de böyle bi durum yok, o yüzden garip geldi bana. Hani İstanbul'da radyoya bağlanıp "bilmemne karayolunda kaza var, trafik sıkışık" diye rapor veriyolar ya, aynı onun gibi radyoya bağlanıp "hedehödöoğlu markette son 20 ekmek kalmış, koşun" gibisinden cümleler kurulacak bi durum vardı yani.

Bi de, ev görüp görebileceği en kral yemekleri gördü. Ahtapot salatası falan pişti lan, o derece :) Sabahları ropdöşambrımı giyip siyah havyar yemezsem, kendime gelemiyorum artık. Böyle sürekli bi bornoz-viski ikilisiyle takılma isteği var içimde.

Kulaklık, bütün kötülüklerin anasıdır

Sokağa çıktığım zaman yürürken canım sıkılıyor. O yüzden yıllardır evden dışarı adım attığımda takarım kulaklığımı müzik dinlerim. Yıllardır böyle bu olay ama bi türlü alışamadım, kulaklıklı ve huzurlu olamadım. Mesela kulağımda kulaklıkla kalabalık bi yerde yürürken osurursam feci tedirgin oluyorum. Saatlerce "acaba fıslattım mı yoksa patlattım mı" diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Arkadaki yavruya doğru fıslatsam sorun yok, ama ya patlattıysam? Kulaklık insanın kısmetini kapatıyo valla bak.

Uzun süre boyunca otobüsteki insanların benden nefret ettiğini düşünmeme sebep oldu mesela. Sesle falan alakası yok, kulakiçi kulaklık kullanıyorum 4-5 senedir. Otobüs bi frene basıyo, herkes bana bakıyo tip tip. Ulan niye bakıyolar bi türlü anlam veremiyorum, sarsıldıkça bana bakıyo ibneler. Rahatsız oluyorum doğal olarak, burnumda sümük mü var, çok mu iriyim, götüme sakız mı yapıştı falan diye düşünüyorum yol boyunca. Çok sonraları çözdüm olayı, kulaklığın tekini takmıştım o zaman. Otobüs fren yapınca zönk diye yamuluyorum ya, hah işte o an bağıra bağıra küfrediyomuşum. Otobüste durduk yere bağıra bağıra amınıza koysalar siz de tip tip bakarsınız tabi di mi? Kulaklık insanı sosyal çevreden alıkoyuyo, karizmasını mıncırıyo.

Arkadaşların arasını da açıyo bu meret. Örneğin şehirler arası yolculukta zerre konuşmam ben. Takarım kulaklığımı dönerim götümü dışarıyı seyrederim. Terminalde denk gelip de büyük bi hevesle yanımdaki koltuğa bilet almış, sonra yol boyunca gördüğü tüm direkleri yedi sülaleme monte etmiş arkadaşlarım var benim. Hayır, ben napabilirim onu anlamıyorum. Kulaklığın tekini veremem, kulakiçi kulaklık bu boru değil. Vıcık vıcık yemyeşil bişilerle doluyo sonra içi, tüm vücut sıvıları kulaklarından akıyo sanki. Aynı kulaklığı takınca sevişmiş kadar oluyoruz zaten... Ee 8 saat boyunca sohbet mi edicem? Oha ki ne oha.

Tek güzelliği, sokakta gezerken bulunduğunuz ekşına göre arkaplan müziği çaldığı hissi yaratması. Filmde gibi hissediyo insan kendini. Hızlı adımlarla giderken Prodigy - Invaders Must Die, kafa trilyon eve dönerken Zeki Müren - Şimdi Uzaklardasın falan çalınca gereksiz bi havaya giriyo insan. Sanki Prodigy çalarken üzerimdeki gömlek, siyah pardesüye dönüşmüş, karşıdan rüzgar esiyo, sokak başında külüstür bi amerikan otodan zenciler beni kesiyo falan. Veya Zeki Müren'le eve dönerken, arkamdan siyah ceketli, saçları bol jöleli kemancı ağbiler geliyo falan. Enteresan durumlar bunlar. Gereksiz, ama güzel.

Vel hasıl, kulaklık cins bi dalga. Gavur icadı işte, takmayın, taktırmayın. Taktırmayın ahaha.

çok karışık çooook...

hadi kız orospu, ki bu ibneler bakireydi diyolar, bakire kız nasıl orospu olur ben anlamadım gitti. offf her sey karışık...

İtirafım var Hakim Bey #6

  • Sırf adını köpek koymak için bi köpek alasım var. Daha önce de kedi isimli bi kedim vardı. Şuan ki kedimin adı da Peluş mesela (soldaki hayvan). Böyle bi takıntım var işte.
  • Geçenlerde çiroz bi hatun gelip tehdit etti beni. Saat akşam 10, o karı da üst komşummuş. Hani şu sevişgenler vardı ya, hah onlardan biri işte. "Sinir hastalığım var benim, şuan da çok sinirliyim mesela" dedi, "sinirini alalım anam" diyemedim, kara kuru bişeydi. Zabıtayla, polisle gelmek istemiyormuş eve, yüksek basslı müzikler dinliyormuşum. "Bu saatte polis çağırsan gülerler" dedim, daha çok sinirlendi gibi oldu. Heykelcilik okuyormuş, uykusuz kalınca orasını burasını kesebilirmiş, bunu istermiş miyim falan. Sinirli ayakları işlemeyince duygu sömürüsü yaptı, baktı o da olmadı istatistik bilimine başvurdu. "Biz insanların %90ı gece yatar, gündüz çalışırız" dedi. "Geri kalan %10 da benim gibilerden oluşuyor" dedim. Kızdı. Çıktı gitti sonra, enteresan.
  • Boşa kürek çektiğimi farkettiğim zaman, her türlü şeyde hevesim kaçıyor. İyi bişey mi, kötü bişey mi anlayamadım henüz. Çok kürek çekiyorum be okurcan.
  • Misafir insana şehir nasıl gezdirilir bilmiyorum. Daha doğrusu nerelere götürülmesi gerekilir onu bilmiyorum. Ben dışarıya çıktığı zaman her zamanki 3-4 mekandan birine gidip, sızana kadar içen, sonra bişeyler yiyip eve gelip sızan bi insanım. Nerden bileyim nerelerde neskafe içilir, tavla oynanır, bilmem ne... Menüsünde "Alkollü içecekler" başlığı olmayan bi yere gitmem ki ben. Bayramda annemler gelicek, 2 gece evde rakı sofrası kursak, 2 gece dışarı çıkmak lazım. Nereye götüreyim şimdi ben onları? Rock bara mı götüreyim, gece kulübüne mi? Off off...
  • 2-3 gün önce farkettim ki, ben baya baya İngilizce biliyomuşum lan. Sevindim valla. Altyazısız film izleyecek kadar olmuşum yani. Ama o İngilizlerin kemçük ağızlarını kırmak istiyorum. Adam gibi İngilizce konuşun lan!

Üşenmeye üşeniyo yemin ederim!

Salıdan beri İzmir'den gelen arkadaşımla kalıyoruz. Alkol malkol işte paso. Ha bi de geyik var başka bişey yok. Demin laflarken şöyle bi geyik döndü, dakka kaybetmedim geldim yazdım.

Ben: Olm senin kadar üşengecini görmedim lan. Ciddiyim, benden çok üşengeçsin.
Arkadaş: Harbi lan... Şu sigarayı uzatsana.
Ben: Ya bisiktirgit kendin al.
Arkadaş: Hadi bolm, kaldırma beni şimdi (kalkmaktan kastı da, uzandığı yerde sol lopun üstünde 3-5 derece dönecek)
B: Olm var ya, ölmeye bile üşeniceksin sen, aha buraya yazıyorum.
A: Yok artık.
B: Ne yok artık? Azrail kucaklamadığı sürece gitmessin sen. Öbür tarafa yürümezsin amk.
A: Azrailin karı getirmesi lazım yanında, anca o zaman giderim.
B: Karının senden hızlı koşması lazım olm. Yoksa yarı yolda yakalar geri dönersin sen, biliyorum.
A: Muhah, doğru lan.

Öyle işte. Akşam 11de siktirip gidicek İzmir'e. O zaman daha çok yazarım, yazamıyorum bunun yüzünden (:

Kategorize Ceykıl


Sürekli bişeyler geliyor aklıma, sürekli yeni blog açasım var. Hali hazırda zaten az blogum yok, o yüzden çekiniyorum da. Şu malak gibi yattığım süre boyunca bi ton blog kapattım kendime. Allah belamı mı versin ille?

Ceykıl'ı yaratma amacım anonim takılabilmekti, beceremedim tabi. Maşallah çevremdeki herkes biliyor Ceykıl olduğumu. Ceykıl'ı öldüreyim, yeni bi karaktere bürüneyim dedim olmadı, vazgeçtim. Ceykıl oldu yani, tanıyanı edeni çoğaldı. Onu öldürüp yeni bi karaktere bürünsem, 3 gün sonra dayanamayıp "Hedehödö aslında Ceykıl" diye yazıcam buraya. Öte yandan Ceykıl dursun, yanına bi de Osman gelsin dedim o da olmadı. Zaten bölünmeye meyilli olan kişiliğimi iyice çoğaltıcam o zaman da. Hatta "Osman da Ceykıl" diyeceğimi de biliyorum bi süre sonra. E şimdi napiyim ben o zaman?

Her boku yazamıyorum buraya, karman çorman bişey oluyo ondan sonra. Zaten genelden ziyade kişisel blog oldu burası. Mesela Sefa Pezevengi'ne yazdıklarımı buraya yazamam, o daha bi tespitmiş bilmemneymiş şeklinde gidiyor. Geyik Dalında Güzel'in içeriğini de çekemem buraya. Tüm kişisel boklarımı da yazamam. E başka yere yazarsam kimse okuyamıycak, o da var :s

Bakıyorum şöyle, millet aylardır yıllardır istikrarlı bi şekilde belli konularda yazmış durmuş. Aferin diyorum, ama ben yapamıyorum ki onu :/ E şimdi meme resmi koyasım geldi mesela, napcam? Buraya koyamam onu, olmaz burda. Burda memenin ne işi var dimi?

Şöyle tek cümlelik postlar da girmek istiyorum arasıra, ama girmiyorum. Sırf onun için de ayrı bi blog mu açayım şimdi? Yok artık. Hayır niye girmiyorum onu da bilmiyorum. Sanki pentagonun sitesi amınakoduğumun blogu. Niye böyle gereksiz triplere giriyosam!

Sikiyim böyle hastalığı ya. 1 haftadır yatıyorum beynim sulandı. Şu düşündüklerime bak...

What a drag!

4-5 gündür hastalık dolayısıyla malak gibi yatıyorum. Normalde de malak gibi yatarım da, en azından 2-3 saat işime gücüme bakarım. Her neyse, bi halt yapamadığım için tüm gün Naruto izliyorum. 70 küsur bölüm izledim şimdiye kadar, bi ton karakter gördüm. Süper dövüşen tipler, cool karakterler falan... Hiç birini Shikamaru kadar sevemedim.

Kendimi buldum resmen. Adına tav oldum orası ayrı (şiki şiki maruuuuuuğğğ). Üşengecin en arkada kalanı eleman. 200+ IQ'ya sahip arkadaşımız, sırf kalem oynatmak fazla yorucu olduğu için sınavlarda uyumayı tercih ediyor (ben girmemeyi tercih ediyorum gerçi). Sürekli "vat e dıreeeeeeeeeeg" ve "vat e peyin in dı esssss" diyerek beni benden alıyor.

Arenadaki bir karşılaşmada, Temari denen hatuna karşı uzun bir süre mücadele edip onu avcunun içine alıyor. Sonra "çok yoruldum" diyip çekiliyor karşılaşmadan falan. Çok güldüm lan çekildiği zaman :) Bu olaydan sonraki bir bölümde de sahip olmak istediği geleceği anlatıyor; "riskli görevler almadan ortalama maaşla çalışan bir ninja olup, ne güzel ne de çirkin olan bir kadınla evlenip biri kız diğeri erkek 2 çocuk sahibi olmak. kız evlenince ve oğlan da iş bulunca işimden ayrılıp sıkıcı günlerde shogi ve go oynayıp dünyasal kaygılardan uzak yaşamak. daha sonra da karımdan önce yaşlılıktan ölmek. işte böyle bir hayat yaşamak isterdim."

Bu kadar komplike planlarım yok benim tabi, yok karımdan önce öleyim, yok biri kız biri erkek 2 çocuk yapayım falan. Ama bu hiç bi halta karışmama felsefesine sahibim. Yıllar önce söylemiştim (andacıma da yazmışlar :)) "suya sabuna dokunmayan bi webmaster olucam abi.." diye. Yolum açık ahah :)

Naruto iyi güzel de, yapımcısı mı diyim yönetmeni mi diyim her ne skimse çok uyuz bi herif. Ulan 5 dakkalık bi dövüş mevzusunu 2-3 bölüme nasıl yayarsınız lan? Çıldırıyorum izlerken.. Köprülü möprülü bi olay vardı, kafadan 3-4 bölüm orda dövüşüp durdular. Hayret bişi.

İtirafım var Hakim Bey #5

  • Bazı şeylerin gerçekten çocukların ulaşamayacağı yerlerde muhafaza edilmesi gerekiyor harbiden. Mesela okumayı yeni öğrendiğim aralar bi lavabo aça raslasaydım tıkalı burnumda falan deneyebilirdim. 
  • Tıkalı burun demişken, hasta oldum. Herşey ısıtmaya üşendiğim biber dolması ile başladı. Bademciklerimi şişirdi alçak dolma. Bundan mütevellit diyorum ki "ev yemekleri sağlığa zararlıdır". Az önce xtreme menü söyledim kfcden.
  • Dün akşam 3-5 bölüm Naruto izledim (aslında 25 bölüm). Lan niye bizim ülkemizde pokemondur, dijimondur yok beybladedir salak salak şeyler yayınlanıyo da böyle güzel animeler yayınlanmıyo? Japon çizgi filmlerden soğuttular lan küçüklüğümüzde! Gerçi bi kaç senedir cnbc-e'de avatar var, ama olsun cnbc-e alışılmış türk kanalları gibi değil zaten. Bi death note, ne biliyim bi gungrave niye yayınlamıyorsunuz lan ey kanald, atv, show ve star gibi popüler kanallar? Bu arada animefreak.tv'deki naruto türkçe altyazıları tam bir felaket. ne çeviri çeviri, ne de videoyla senkron. Yapamıyacağınız şeyi yapmayın arkadaşım! Bi de yazmışlar "çeviri: hedehödö, zamanlama:bıdıbıdı" diye. Kime küfrettiğimizi bilelim dimi..
  • Türkçe de ne enteresan dil yahu? Mesela vişne suyu, vişnenin suyu anlamına gelirken; çamaşır suyu neden çamaşırın suyu anlamına gelmiyor? Veya kokoreççi kokoreç satan anlamındayken; sübyancı neden sübyan satan anlamında değil? Akıl sır erdiremiyorum.
  • Gereksiz şeyleri atmama gibi bi huyum var. Sigara kutuları, şarap şişeleri, pizza kutuları vs. vs. Gerçi pizza kutularını atıyorum artık. Çoğu üniversiteli gibi benim de bira şişesi koleksiyonu yapma gibi bi hayalim vardı. Odayı dolaşacaktım şişelerle falan. Ama o 20 kuruşluk depozito beni baştan çıkarttı, hedefe giden yoldan alıkoydu beni. Akşam 6-7 bira içersem, ertesi gün 3 yumurta 1 ekmek alıp kahvaltı yapıyorum artık.
  • Şu GDO mevzusuna kafam takıldı. Bir sürü "GDO'ya HAYIR!" yazıları, tartışmaları, imza toplama siteleri falan filan açıldı ya hani? Hah işte onlara takıldı kafam. Meğer alkol kullanmayan, sigara içmeyen, saksıda domates yetiştirip hormondan uzak duran, zilyon çeşit kanserojen madde barındıran paketlenmiş gıdaya elini sürmemiş, mikrodalga fırında ısıtılmış gıdaları tüketmeyen ne kadar çok insan varmış şu ülkede. Teknoloji teknoloji diye bağırırken kimsenin aklına "yapaylaşıyoruz lan" diye bi düşünce düşmedi mi acaba? Kullandıkları çoğu şeyin bünyeye zararlı olduğunu, yaşam süresini kısalttığını bilmiyorlar mı? Tey tey tey...

Hey sen! Evet kendim! Gel lan!

Ben: ben bunalıma girecek adam mıyım lan?
Kendim: adamsın demek. ilginç.
Ben: konuyu değiştirme lan! 2 yol muhabbet edelim dedik
Kendim: iyi iyi. değilsin.
B: ??
K: ne "??"?
B: bu kadar mı? ulan azcık kendi kendimize bi durum değerlendirmesi yapalım dedik, herifin sikinde değiliz.
K: herif?
B: lafın gelişi işte.
K: gelmesin öyle, toplasın gelsin.
B: amınakoyim senin. hemen geyiğe sar...
K: hay sikicem. ne çetrefilli adamsın lan sen? öyle de olmaz, böyle de olmaz...
B: adam? ahahah. hani adam değildim lan :D
K: al işte! bi de bana geyik yapma diyosun :@
B: hay... tamam baştan alıyorum.
K: al!
B: ünlem yapma bana, ünlem yapma :@
K: olm baştan alıyosan al, yoksa siktir git. ne lan bu?
B: iyi aman iyi; "ben bunalıma girecek adam mıyım lan?"
K: nen var kuzum?
B: grrrr.. türk filmi ağzına koyim. neyse dağılmasın mevzu; "ne biliyim be abi, böyle bi isteksizlik bi gereksizlik falan."
K: hmmm...
B: zorlasam "nası olsa ölcez, yaşamayalım olm"a kadar gidecek yani.
K: zorlama bence. o değil de, herkesin bunalıma girebiliritesi var da senin niye olmasın? uzaylı mısın ilah mısın?
B: ne biliyim lan. böyle çoğu şeyi siklemiyorum falan ya ben?
K: eee?
B: ondan işte. öyle bi "bunalıma girmez!" yazıyomuş gibi geldi oramda buramda.
K: ha ha! sikleyecek bişeyler bulamadığından olabilir mi bu bunalım mevzusu?
B: yok artık. hiç bişeyi siklemediğimi siklemiyorum heralde?
K: diyosun?
B: ya tamam, siktirgit. bi daha seninle laflayan totoş olsun. insan "yavrum, normaldir. olur. herkeste oluyo. sen de insansın" falan der, teselli eder. ne biliyim suyuna gider!?
K: kendimi kandırayım yani?
B: kelime oyunu yapma lan bana! amınakorum :@
K: "amıMa" diyecektin sanırım?
B: hay.. tamam siktir git.
K: iyi. kib bye.
B: biram bitti, bira al lan bana.
K: sen al.
B: niye ben alıyim olm?
K: ben alsam farklı mı olcak sanki mal?
B: iyi. hay edebiyatını felsefeni...
K: beraber gidelim?
B: ok.
K: lets go!


Gala gecesinden sonra dediler ki;

Spread: 5 dolarlık aşk

Standart uyarımı yapıyor; bu yazının SPREAD filmiyle ilgili son derece pis spoilerlara sahip olduğunu belirtiyorum peşin peşin.

The Butterfly Effect'ten tanıdığımız Ashton Kutcher var başrolde, Nikki adında bi elemanı canlandırıyor. Los Angeles'ta evsiz barksız, hatta beş parasız yaşıyor Nikki. Parasız, kalacak yersiz koca şehirde nasıl yaşanır? Vücudunu satarak. Gerçi Nikki, jigolo olduğunu kabul etmeyen bir karakter. Ona göre "seks yaptığı arkadaşları" var bir sürü. Arkadaşların birbirine yapacağı gibi kucak açıyorlar, hediyeler alıyorlar falan işte, masumane şeyler yani :)

Neyse, karılar kızlar, lüks falan. Alışık olduğumuz bir senaryo var ve tabiki alışık olduğumuz bir şekilde devam ederek Nikki'yi bi hatuna aşık ediyorlar. Tahmin edeceğiniz üzere o hatun da, Nikki'yi tersleyen, elde edilmesi zor hanım kızımız.

Olaylar gelişiyor falan, hatun da fahişe çıkıyor bizim Nikki gibi. Aynı taktikler falan. 2 fahişenin aşkı nasıl olur? Beraber mekanlara giderler, birbirlerini pazarlarlar falan. Enteresan işte. Sonrasında, "ilk seni seviyorum"u hatun söylediği için klasik "iş ciddiye binince afallayan erkek tripleri" görüyoruz, eleman çıkıyor gidiyor evden. Eve döndüğünde hatun bi not bırakmış gitmiş; "New York'a gittim dönücem öptüm kib bye". Ha, hatunun işi de, New York'taki ayrıldığı zengin nişanlısıyla ilgili bişeyler.

Neyse işte, çok uzattım sadede geleyim. Nikki NY'a gidiyor, hatuna evlenme teklif ediyor ve bomba; "Ben zaten evliyim". Hay amınakoyim bu nerden çıktı? O kadar aşk meşk tripleri, sevişmeler, romantizm falan boşaymış. "Boşanırsın" diyor, "Yok lazım bu bana" diyo hatun. Öah be kardeşim yapılır mı bu?! Bu kadar da değil, zengin koca eve geliyor ve hatun ne dese beğenirsiniz? "Marketçi çocuğa bi 5 dolar versene tatlım" ! Anan anan... Anan diyorum kadın!

Hem gülerim hem de meme görürüm falan diye izledim, çileden çıktım lan! Bu ne biçim senaryo olm? Bu ne pervasız kadın? Bu ne dangalak iş laaan? Hadi tamam vuruyorsunuz eyvallah, piyasaya çıkacak satış matış olsun diye, bari öldürmeyin lan! 5 dolar ne amınakoyim? 5 dolar ne ?!?!

Gidesim var



Canım çok sıkılıyor, öyle böyle değil. Hiç bişey yapasım yok. Gidesim var sadece, buralardan gidesim... Okula gidesim de yok, gitmiyim ben okula. Gereksiz zaten, ne boka yarıycak ki? Git Azeri prof.un sinir bozan derslerine gir, yok vizelere gir, ders mers çalış, ödev yap... Nereye kadar lan? Nereye kadar birşeyler yapmak zorundayım? Biri biter biri başlar.

Son bi boost alıp kıçımı kaldırasım, elimdeki işleri bitirip güzel bir başlangıç yapasım var. Yapasım yok da, olmalı yani, şart, lazım, necessary. Ortalama 1.500~ lira bi gelirim olsa, alıp başımı gidicem. Güneye yerleşeyim istiyorum. Bodrum olabilir bak, kira da ödemem hem. Tüm paramı yemek, internet, sigara ve alkol gibi zorunlu ihtiyaçlarıma yatırırım. Ama o zaman da ailemle aram bozulur. Yada nası olsa param var diyip, Olimpus'a falan yerleşeyim. Tekno-yaban olayım.

Geçen sene de vardı bu isteksizlik durumu ama bu kadar şiddetli değildi, böyle uzun sürmemişti. Her sene level mı atlıyorum lan acaba? Mesela yeni insanlarla tanışmak istemiyorum reel hayatta. Tahammülüm gözle görülür bi şekilde azaldı, çok çabuk soğuyorum. Net öyle değil ama, insanların profil sayfaları var. Takır takır yazmışlar, şıp diye okuyosun herşeyi öğreniyosun. Profil sayfasını geçtim, keywordleri verseler onlar bile yeter bana. Ama yok, illa uzuuuuuuuuun bi tanıma evresi geçirmek lazım. O yüzden istemiyorum yeni insanlar. Sadece yakın arkadaşlarımın arkadaşlarıyla tanışıyorum, onlar da ön elemeyi geçmiş sayılıyorlar bi bakıma, o yüzden yani.

20 yaşında gibi değil de, 50 yaşında gibi yaşayayım istiyorum. Kimseye bağlı olmayan, askerlik, okul, iş gibi problemleri olmayan birisi olayım istiyorum. Hayalini kurduğum emekliliği istiyorum lan işte, başka bişey yok. Lebowski gibi olayım, 2 tane arkadaşım olsun, hergün içeyim sıçayım, bowling falan oynayayım, kadın dırdırı da olmasın. Ne güzel olurdu lan.

İşin enteresan kısmı (kötüsü de olabilir bakış açısına göre), ne çevremde çok insan olmaması, ne de evden çıkmamam rahatsız etmiyor beni. Nötrüm bu konuda bariz. İstekliyim bile denilebilir. Dediğim gibi bakış açısına göre bu kısım enteresanlıktan ziyade "işin kötüsü" olarak nitelendirilebilir. Yakınımdakiler sağolsunlar endişe ediyorlar falan. Çözüm üretmeye çalışıyorlar, tespitler yapıyorlar, teoriler üretiyorlar. En enteresanı da bi ilişkiye ihtiyacım olduğunu söylemeleriydi mesela (böyle demediler tabi. "karı lazım sana hacı" dediler). Yok daha neler, zaten canım sıkılıyor bi de hatun dırdırı mı çekicem? Gereksiz tripler, saçma sapan beklentiler falan... Hayır bi de çok prensip sahibi (çoğunluk tarafından kabul görmüş şeyler) olacak, al başına belayı. "Okula git, gir derslerine", "daha fazla içme artık", "sigarayı artırdın mı sen?", "gece gece ne yemeği?"... OOOFFF daral geldi lan! Düşüncesi bile kötü.

Cin min mi girdi lan acaba bana? Tanıdık exorcist falan varsa, bi iletişelim, aldırayım içimdekini.
♫Infected Mushroom - In Front of Me (buradan indirebilirsin)

Nostalji: Icy Tower

İzmir'de evdeyken can sıkıntısı falan filan derken kardeşimin bilgisayarını açtım. Anam, ne göreyim "Icy Tower" :)) Çocukluğumun oyunu lan :) Teaaaa orta 1deyken oynamıştım en son. Bilgisayar derslerimin vazgeçilmeziydi kendisi.

Bilmeyenler için anlatayım; karakterimiz soldaki sırıtan şebelek. Yaptığı tek şey ise zıplamak. O kadar. Evet, muhteşem bir anlatım oldu, farkındayım hepiniz deli gibi oynamak istiyorsunuz şimdi bu oyunu "ohaaa, hem sırıtıyo hem zıplıyo çok komplike aboooo" diyorsunuz. Ben anlattım mı böyle anlatırım işte lanet olsun (H)

Neyse, daha fazla uzatmayayım, zira oyuna geri dönmem lazım. Buradan kendi sitesine ulaşabilir ve tamamen beleş bir şekilde, vergisiz mergisiz indirebilirsiniz. Ben olsam 3-4$ dan satardım ama işte üretici elemanlar benim kadar paragöz değillermiş. Neyse, bi başlayın bırakamayacaksınız.

Bir sekreter istiyorum, deli gibi sevişecek

Amerika'da yaşayan Hintli bir amca okeye dördüncü arar gibi grup sekse sekreter aramış. Tamam, güzel bir fantezidir de, amcam icraate geçirmiş mevzuyu, hayal dünyasından dışarı çıkartmış. Gazeteye verdiği ilanda; kendisi ve ortağıyla grup seks yapmak, flörte eğilimli olmak (cimri pezevenk), vücut ölçüleri ve şöyle boydan seksi bir fotoğraf (tercihen bikinili) gibi kriterler/talepler yer alıyor.

Türkiye'de böyle bir ilan verilse, kadınlar mülakata kocalarını, abilerini, babalarını falan yollarlardı heralde. Eşşek sudan gelinceye kadar tokatlarlardı elemanı. Yuh dedim haberi görünce, yuh. Sanal zaten full belaltı çalışıyor, reeli rahat bırakın lan bari.

Aslında bunlar hep lisedeki rehber öğretmenlerin suçu. Adam gibi meslek seçimi seminerleri düzenlesenize lan! Adamcağız sizin yüzünüzden avukat olmuş yanlışlıkla...

Ve Ceykıl kafasını yarar...

Kahramanımız, İzmir'e gitme hazırlığı esnasında kafasını, kullanmadığı için açık tuttuğu buzdolabının kapağına çarpar. 2-3 dakika boyunca küfrederek yerde yatan Ceykıl, elindeki kanları görünce götünden solumaya başlar. "Teyze kafam yarılmış mı çizilmiş mi?" diye sormak amacıyla kapı komşusunun zilini çalsa da açan olmaz. Öncelikle otobüsü biletini sabaha erteletir, sonra 911i arayıp en yakın hastahanenin adresini ister. Operatörcan adres tarif edemediği için, cebindeki son 20 lirayla taksiye atlar...

Kafasına dikiş attırmamak için kırk takla atan Ceykıl, en son ne zaman tetenoz aşısı olduğunu hatırlamadığı için üstüne üstlük bir de aşı olur.

Gökten üç elma düşer, biri Ceykıl'ın kafasına, biri Ceykıl'ın kafasına ve öbürü Ceykıl'ın kafasına...

İtirafım var Hakim Bey #4

  • 4 sene önce uzatmalı kankimden (oku lan bunu!) yediğim yeşil clipperdan sonra clipper manyağı oldum. Yiyebildiğimi yiyor, yiyemediğimi parası neyse satın alıyorum. İyi güzel de, bi de kaybetmesem on numara olacak.
  • Az önce, alemin en karanlık php dosyalarını tek çırpıda kapattım blog. Önüme çuvalla para serdiler ve benden tek istedikleri blog mlog unutup işime bakmamdı. Ama ben seni seçtim be blog. Ahh blog ahhh... Ne güzel adın var senin... (hönk!)
  • Keyif için içmeyi öğretin bi ara bana. Unuttum, çok oldu içip de "disco disco good good" demeyeli. Sürekli bi melankoliklik, bi "bana kaderimin bi oyunu mu bu" tripleri. Halbuki oyun moyun da yok ha ortalıkta. "Acı en güzel mezedir" tezimi doğruluyor sanırım bu durum. Du bunu Pezeveng'e yazayım ben bi ara.
  • Farid Farjad diye bi adam var. Keman virtüözü oluyor kendisi. Çok pratik müzikleri var, teknolojiyi yakalamış. Ürünlerine "dinle-öl" diyoruz biz. Biz derken, ben yani.
  • Bir yanım "Rusça öğren da da da" diyor, öbür yanım "İspanyolca daha iyi sinyorum ceykılım" diyor. Parantez içi ise (ulan sen daha İngilizce cümle kurmakta zorlanıyorsun mal) diyor. Napacağımı bilemedim. Rusları da seviyorum, Latinleri de. Soğuğu da seviyorum, sıcağı da. Ama sanki Meksika'ya gidip böyle derme çatma bi kulübe alsam, ağzımda sigaram bi hamakta takılsam tüm gün, yanımda bi kasa Mariachi olsa falan daha iyi olurmuş gibi geliyor. Napayım ey ahali?
  • Hiç trene binmedim lan ben. Bi ara deneyeyim diyorum ama uzun sürecek diye vazcayıyorum. Otobüs benim gibi adam için çok rahatsız, küçük. Trenle ise çok uzun sürüyor Eskişehir - İzmir arası. Böyle bir ikilem içerisindeyim. (Gün gelecek bu tarz sorunlarım mim olacak, herkes blogunda Ceykılın derdine derman arayacak nıhahaha)
İzmir'e gidicem birazdan. Hazırlık mazırlık, o yüzden kısa kesiyorum bu sefer. Sıradaki yazı daha bi dolu olacak, telafi edicem (umarım). Ha bu arada bununla birlikte 40 yazım ve toplamda 30 takipçim var. Düz sayı olunca mutlu oluyor insan (10 kişi birden takip listemden çekilirse üzülürüm tabi o ayrı)

Tatlı rüyalar

Düşündüm de, istediğimiz rüyayı görmemizi sağlayan bi alet olsa çok kral olurdu. Yatmadan önce panelden rüyayı seçer, zımbırtıları kafamıza yerleştirir uyurduk, mis gibi. Aşk mevzusuna da yeni bi renk getirirdi hem.

- Rüyanda beni gör aşkım <3
+ OK. Link ver indireyim.

- Rüyanda beni gör aşkım <3
+ Yeni versiyonu çıktı mı ki?

- Rüyanda beni gör aşkım <3
+ Olmaz, Megan Fox gecesi bu gece.

- Rüyanda beni gör aşkım <3
+ Şu sonunda evlendiğimizi mi? Off...

Yeni bi iş alanı oluşurdu hem. Düşünsene; 28 Days Later'da Cillian Murphy olmuş altına sıçıyorsun, ya da Ocean's Eleven'da George Clooney olmuş bi ton aksiyon yapıp milletle taşak geçiyorsun. Süper olurdu, kapış kapış giderdi bu rüyalar bence. Ama Best Seller komple pornografik rüyalardan oluşurdu; Caribbean Pirates, Island Fever falan.

Ee durum böyle olunca, warez rüyaların türememesi de imkansız tabi. Rüya ripperları falan. Komik lan. Veya deneme sürümü rüyalar olurdu. Sansürlü pornografik rüyalar, sadece bisiklete binilebilen GTA rüyaları, ne bileyim diğer yarı sahaya geçilemeyen UEFA kupası maçları falan...

O değil de, ne zaman Multi Dreamer rüyaları icat ederler, o zaman fişi çekerim ben. Yaşamam lan, uyurum hep. Hah bak gördün mü, bu icatla uyku ilacı sektörü de tavan yaparmış. Facebook'ta V-Pills reklamları değil uyku ilacı reklamları görürmüşüz. Enteresan işler bunlar...

Lanet olasıca!

Sen benim kim olduğumu biliyor musun?

Ziyaret istatistiklerine bakarken, bugün bilgisayarcının yerinden baya bi gelen olduğunu farkettim (ki epeydir gelen giden yoktu oradan). "Yoksaa... Yoksa..?!?" diyerekten girdim siteye ve bir de ne göreyim? Blogumu 3. seçmişler :))

Yarışmaya katılırken, hiç ümidim yoktu açıkçası (hatta başvuruyu, gece 11-12 gibi bünyede kâfi miktarda alkol varken yapmıştım). O kadar blogun arasında şansım olduğunu düşünmüyordum, aralarında ilgiyle takip ettiklerim falan var mesela. Görünce gerçekten şaşırdım (başvurumu onayladıklarında da şaşırmıştım aslında. zira konsept/üslup açısından burasına benzeyen başka blog görmedim ben katılanlar arasında).

Tam şoku atlatmıştım ki, telefon çaldı. Gizli numara. Açtım "Ceykılcım kop gel, dehşet bi organizasyon hazırladık. Bira ücretsiz, öğrenci kartını gösterene bira başı 2 lira veriyoruz." dedi bi ses. Koptum gittim, kapıda bi laptop var, ekranı kararmış. Touchpadi dürttüm, direk blogger.com login sayfası açıldı. Giriş yaptım, onaylandı demesiyle, 2 tane süper minili hatunun kapıyı açıp "Biz de sizi bekliyorduk Ceykıl Bey, buyrun içeri" demesi bir oldu. Salyalarımı silip, dilimi içeri aldıktan sonra, içeri daldım. Oha bi ortam var bi ortam, sormayın. Meğer bana özelmiş parti, diğer insanları arka kapıdan sokarken beni laptoplu techizatla karşılamışlar. "Seçilmiş kişi o, nası gireceğini bilir" demişler. 2 tane 2. var mesela, onları bile arka kapıdan almışlar lan o derece :)

Du iki fotoğraf ekliyim de, merakınızı gidereyim.

İtirafım var Hakim Bey #3

  • Hani filmlerde olur ya; kötü adam tam ateş edecekken eline koluna vururlar da başka yere ateş eder? Hah işte ne malum onun öyle olduğu? Bence, kötü adam blöf yapıyor fakat eleman kahraman olucam diye koluna vurunca yanlışlıkla ateş ediyor. Herşey iyi adamın, egosu yüzünden yani.
  • Okulun 3. haftası ve hala yeni bir insana selam vermişliğim yok. Bi ara bi kaç kişiyle tanışsam fena olmayacak hani.
  • Geçenlerde, bi Hitler keşfettim ki dillere destan. Hayatımda gördüğüm en çekici Hitler. (Dillere destan derken ?! ahahah)
  • Hitler demişken Rammstein geldi aklıma. Pussy'ye çektiği klibi gördünüz mü? Ne görmediniz mi? Normaldir. Youtube'da, Dailymotion'da falan göremezsiniz zaten :) Buradan izleyebilirsiniz, yalnız çok pornografik olmuş söyleyeyim. Erotik demedim bak, pornografik dedim ;)
  • Gece 1de kapıyı çalıp "müziğin sesini keser misin, saat kaç?" diyen üst komşumun, dün gece 2 de inleye inleye sevişmiş olması güzel bir koz. Eminim kapısını çalıp "kıza söyle, üstteyken kafana yastık bastırsın" dersem, ödeşmiş oluruz .
  • Leverage diye bi dizi var. Ocean's serisi kıvamında bir dizi. Güzel bişey de, bu tarz filmler/diziler beni benden alıyor yauv. Böyle bi dolandırıcı olma, bi milletin gözlerinin içine bakarak taşak geçme isteği doğuruyor. Tabi bu istek, üzerinde battaniyeyle kanepeye uzanmış olmanın verdiği mayışıklıkla rüyaya dönüşüyor. Sonra? Sonrası okul mokul işte ne olacak. GTA oynadığı için araba çalan kaç kişi var ki şu dünyada zaten...
  • Bilgisayara format attıktan sonra, msn plus yüklemeye üşendim. Tam 1 aydır hiç bir msn konuşmamın kaydı tutulmuyor. Geriliyorum lan! Mesela çok güzel geyikler vardı, onları tekrar okumak istiyorum okuyamıyorum. Ama mouseumu kaldırıp da msn plus da yüklemiyorum (düşündüğünden de malım dimi?).
  • 1,5 ay sonra ilk defa bulaşıkları yıkadım. Mutfak artık lağım gibi kokmuyor. Bazen düşünüyorum da; şu bulaşıkları vaktinde yıkasam da, tabaklarımı çöpe atmak zorunda kalmasam mı? Daha ekonomik olur sanki?

Olabilemez aybalam!

+ seeenin iiinci satiri jiiiiinci sütunu ...
- ji ne amınakoyim ya?
+ ... abir bebir sebir... jibir ...
- bak yine ji diyo ya. yeter lan! ebenisikim!!!
+ ... öyle de olabiler tabi. nolar öyle olarsa? ...
- hay !?

Bugünkü "Matrisler Kuramı" dersinden bir kesit. 3 saat arka arkaya -henüz daha matrisin ne olduğunu çözememişken- Azeri bir hocadan matris öğrenmek hiç de kolay değil. İlk başta cümle içindeki "olar"lar, "yapılabiler"ler eğlenceli geliyordu fakat şimdi... O "jiii" diyen ağzını kırmak istiyorum! Hayır, "be" diyebilen bir insan, yıllardır Türkiye'de olan bir insan, nasıl "je" diyemez onu anlayamıyorum. Ji ne amınakoyim ya? Ji ne?!

"Kulaklıkları takıp, müzik dinleyerek tahtaya yazılanları takip etsem" diyorum, o da olmuyor. Biçimsiz yazıyor, harfler çük kadar. Söyledikleriyle senkron gidilmezse yazıları da okunmuyor. Bi de silik yazıyor ki ölüm. Adam ölmüş de haberi yok, tebeşir tutacak takaati kalmamış hala ders veriyor. Ben olsam bi 20-25 sene önce emekli olurdum heralde. Evinde, sallanan koltuğun üzerinde gazete okumak, götü yaymak varken, hangi akla hizmet bu işlere kalkışıyor anlayamıyorum.

Tamam, benim de vocabularyyi vokabulari diye telaffuz ettiğim zamanlar oldu. Hala, ana dili ingilizce olan birisiyle konuşurken beynini sikiyorumdur. Ama kalkıp da, İngiltere'de konferanslar düzenlemiyorum, büyük bi kitleye işkence yapmıyorum. Yurtdışında okumak tamam da, ders vermek ne iş? Tasvip etmiyorum hiç.

İşin kötü tarafı, aynı hoca 2 ayrı dersime giriyor, haftada 7 saat toplam. Bakü'de mi okuyorum lan ben? Hayret bişey...

"Zibil vaaaağr?"

Yeni bi blog açtım lan!


Bu blog mevzusu iyice sardı beni. Dün okula gitmeden önce, durduk yere bi isim geldi aklıma: "Sefa Pezevengi". Pek bi severim bu tabiri de, niye durduk yere geldi bilemedim. Neyse, 2 ayrı blog adresi denedim sefapezevengi ve keyifpezevengi. İkisi de 2 farklı pezevenk tarafından alınmış ve bomboş duruyor. İyi bi küfür ettikten sonra pezevengi sorgulattım, boşmuş. Hoşuma da gitti, kayıt ettim ( japonca isim gibi duruyo lan Pe Ze Weng :D ).

Okula gittim sonra mecburen. Derste düşündüm bişeyler, konsept ne olsun falan gibisinden. Eğitici, öğretici, yer yer yerici ve eğlendirici yazılar yazayım diye düşündüm. Hatta film, oyun gibi şeyleri tanıtabilir, gittiğim mekanları anlatabilirim. Sefa pezevenklerinin işine yarayacak ya da yeni sefa pezevenklerine kendilerini geliştirme imkanı sunacak bir blog olabilir yani. Bu blogu okuyanların onu da seveceğini düşünüyorum.

Blogger için "Tam o sırada A blogundaki B yazısı" eklentisi


Bu eklenti; blogunuzda, diğer bloglarınızdan rasgele birindeki, rasgele bir yazıya link vermenizi sağlar. Benzerini, herhangi bir Pilli Network sitesinde, sayfanın en üstünde görebilirsiniz.

Temanızın, en üstünde bir widget alanı olmak zorunda. Eğer kullandığınız temada mevcut değilse bir tane yaratmalısınız. Bunu için, Yönetim panelinde iken; Yerleşim > HTML'yi düzenle kısmına gelmeli ve "Widget Şablonlarını Genişlet" yazısının yanındaki kutucuğa tıklamalısınız. Daha sonra <body> diye aramalı ve hemen altına; 
<b:section class="headerustu" id="headerustu" preferred="yes"></b:section>
kodunu eklemelisiniz. Daha sonra </head> diye aratarak, hemen üstüne CSS kodlarınızı yazabilirsiniz. Örneğin;

<style>
.headerustu{
text-transform:lowercase;
width:1100px;
background:#000;
height:25px;
font-size:15px;
color:#FFF;
margin:0;
padding:8px 0 0 0;
text-align:center;
border-bottom:1px dashed #ccc;
}

.headerustu a{
color:#ccc;
padding-left:5px;
padding-right:5px;
}

.headerustu a:hover{
background:#FFF;
color:#000;
}
</style>


 Şimdi Yerleşim > Sayfa Öğeleri kısmına gidip, en üste "HTML/Javascript" gadgetını ekleyebilirsiniz. Bu alana şuradan indirebileceğiniz kodları kendinize göre düzenleyip yapıştırmalısınız.


 
Gadgeti kaydettikten sonra, işiniz bitiyor.
Eklenti buradaki eklenti baz alınarak, tarafımdan geliştirilmiştir.

NOT: numpost değişkenine vereceğiniz sayı, tüm bloglardaki minimum post sayısından fazla olmamalıdır. Aksi takdirde tam o sırada doktorceykıl'da " " gibi post linki olmayan bir ibare belirebilir.

İtirafım var Hakim Bey #2

  • Burnumu eksen kabul ederek, yüzümün sağında ve solunda sivilce çıkınca mutlu olacak derecede simetri hastasıyımdır. Aksi takdirde aynaya dahi bakmam.
  • Otobüste sevgilisiyle "o gece çok eğlendim aşkooom" şeklinde her türlü detayı vererek konuşan kızlardan nefret ediyorum. Geçen hafta sırf piçlik olsun diye kendi telefonumu çaldırıp dayadım kulağıma, "yoldayım güzelim. sonra konuşalım. ya kızım otobüstekiler yediğimiz her haltı öğrenmek zorunda mı? tamam tamam, hadi öptüm ararım ben seni" dedim. Hatun tip tip baktı, bişey demedi. Aldı mesajı ama.
  • Dinlenme tesislerinde tuvalete para vermekten nefret ediyorum. Kula'daki Su Dinlenme Tesislerindeki tuvalet, 25 kuruş zam yaparaktan 1 TLye ulaşmış. Hayır, zaten fiş kesmiyorsun vergi kaçırıyorsun, daha neyine zam yapıyorsun pezevenk? İçerisi hala döl kokuyor, ne iş?
  • "Burası İstanbul" reklamına tav oluyorum (İstanbullular için; tav olmak hoşlanmak manasında değil). Ne demek lan bu? "Mavi'nin kotlarını sadece İstanbullular giyebilir. Gerisi giymesin" mesajı veriyorlar millete. TV'm olmamasına seviniyorum bazen.
  • "Godoş" çok güzel bi kelime lan. Hiç de pezevenk anlamına geliyormuş gibi bi tavrı yok. Söylemesi çok güzel, şirin; godoşş, gooodoooşşşşş :)
  • Blogumu okuyan kesim, zengin kesim biliyo musun? Gerçi muhtemelen sen de öylesin. Adamların ekran çözünürlükleri genelde 1440x900 ve üzerinde lan hep. Paypal donate butonu falan mı koysam sağa sola napsam. Onlardan alıp, ayda yılda bir gelen 1024x768 çözünürlüklü fakir ziyaretçilerime veririm, oh mis.
  • FriendFeed'de Sertab Erener'i engelleyip, bunu "Sertab Erener'e posta koymak" olarak nitelendirdim ve mutlu oldum. Takip eden birisi ffextra.com u önersin de, kimler engellemiş görsün ahahah (evet, malım biraz).
  • Küfürlü bir bloga sahip olmanın en kötü yanı ne biliyor musun? Arama motorlarından gelen tiplerin alayının porno site aradığını, siteye girdikten 3sn sonra çıktıklarını bilmek. Ahhh ahhh...
  • Her yazıyı bi kategoriye uyduramadığım için yeni bi "kategorisiz" kategorisi açtım. Adı ne olsun diye düşünürken, yıllardır çarkıfeleğin değişmeyen zımbırtısı geldi aklıma; "bcdyzi, ktgrsz". Çok beğenmiştim, nitekim bugün o Z harfinin 2kere tekrar ettiğini farkettim. Mantık hatası oldu, allah belamı vermesin benim. Çok sinirime dokunuyor, ama değiştirmiyecem.

Devren kiralık ondalık sayı


Dün okula gittim ben. Hazırlığın lise kokan uygulamaları sonrasında kendimi üniversiteli gibi hissedeyim diye gittim sırf. Ama daha ziyade yalnız hissettim lan.

Son dakkacılığım sağolsun derse geç kaldım her zaman olduğu gibi. Tanımadığım insanlarla diyaloga girmekten olabildiğince kaçan bi yapım vardır. Yolda giderken "off şimdi hoca bi ton dırdır yapacak, yok 'benden sonra gireni almam, ilk günden hiç iyi olmadı' bıdı bıdı... diyecek" diye düşünüp, ilk derse girmeme kararı aldım. Sınıfın yerini öğrenmek namına girdim binaya, şöyle bi baktım. 20 saniyede 3 ayrı hatun kapıyı çalıp girdi. "Onlar giriyosa ben de girerim lan!" gazını verdim kendime ve kapıyı çalıp girdim. Herif bakmadı bile, tahtada bişeyler çiziktiriyor. "Oha lan süper" dedim içimden. Geçtim bi sıraya. Ders genel matematik. Feci genel ama, öyle böyle değil. Doğal sayılar, ondalık sayılar falan anlatıyor amcam. Bi de dikte ettiriyor söylediklerini, ki hiç sevmem böyle hocaları, işime yarayanı seçer yazarım olm ben sana ne?

Neyse 2 ders sonra 1 saatlik boşluğum var. Ulan geçen seneden kimseyi görmedim, millet çimlere uzanmış takılıyo 3lü 5li karılı kızlı falan. Bi ben varım amına koyim piç gibi tek başına dolaşan. Piç miyim lan ben? Öyleymişim. Yarım saat boyunca kutu kola ve sigarayla dolanıp durdum, sonra gittim sınıfa en arkaya geçip telefonu kurcalamaya başladım, oyun resim mesim... Sonra "öleyim lan ben" triplerine girdim.

Akşamüstü iki arkadaşımla buluşup alkole verdim kendimi. Bak mesela orası çok güzeldi, günün en eğlenceli kısmıydı. O ortamdaki muhabbetimi duysa insanlar çok severler lan beni (özgüven tavan), halbu ki bi merhaba demeye çekiniyorum ben (özgüvenin amına koyim, bana bişey olmasın).  Sırf bu çekingenliğimden dolayı her haltı erteliyorum lan, hayatımı erteliyorum. Bugünü yarına devrediyorum, yarını da ertesi güne... Hani bana aferin?

Bak şu Allah'ın işine

"Bizim Bi' Arkadaş" kategorisinin vazgeçilmezi, lojistik destekçisi bizim bi' dişi arkadaş geçenlerde yine yardı geçti.

Malum okul başladı, ders seçimi falan yapıyoruz. Bu dişi şahısla bi arkadaşım öğrenci sistemindeki şifrelerini veriyorlar birbirlerine, ders programlarını kapıştıracaklar falan. Diyalog aynen şöyle;

bizim bi' dişi arkadaş: kullanıcı adım fasafiso şifrem de y2z29k
bi arkadaşım: tamamdır benimm kullanıcı adım hebele, şifrem de komandante1534
bbda: oha lan adalet mi bu? bana rasgele karakterlerden bi şifre geldi, herife cillop gibi şifre gelmiş :@
ba: ahahah, muhahah, malsın biliyosun dimi :D ?

Bu diyalogun üzerine, kendisine hesap makinesi dahi kullanmamasını söyledim. Zira hesap makinesiyle "leblebi" yazılabileceğini söyleseydim, hata vereceğine eminim. O yüzden fazla ezmeden, kızcağızın akıl sağlığını düşünerekten teknoloji yasağı koydum kendisine.

Biraz saygı rica ediyorum!


Yeni bir güne sadece ben "merhaba" diyebilirim dostum, sen değil! Adabınla otur rica ediyorum, zira ben sabah sabah benden daha aktif olmandan hoşlanmıyorum. Hatta bazen sınırlarını öyle aşıyorsun ki, mevzuyu bi fesupanallahla da geçiştiremiyorum. Evet, ilk dersin ortasında yeni yeni ayılmaya başlamışken "bi kedi gördüm sanki" diyen tweety paranoyaklığıyla yataktaymışım gibi davranıyorsun ya, hah işte o halinden bahsediyorum. Kamufle edicem diye dolmuşçu edasıyla götü dışa atıp yürümekten bıktım lan! (neymiş, elinde tespih görme ihtimaliniz olmayan bi erkekcan kıçını dışa atıp yürüyorsa, erekte demekmiş ;)) Reca ediyorum vazgeç şu huyundan artık... Muzdaribim lan! Ve emin ol, sabahları işemek, senin gövde gösterinden daha önemli benim için...

Bir Kevin Costner Filmi: Kürtlerle Dans


Kevin Costner, AKP genel başkan yardımcısına "demokratik" açılımı desteklediğini bildirmişmiş. Haberlerde ballandıra ballandıra anlatılıyor mevzu, Holywood'dan tam destek kıvamında... Öah be bilader, elin artizi ne karışıyor, hadi o karışıyor da AKP niye herkes "hacı var ya, holivuddan destek gelse benden de gelir haa. bi onu bekliyorum, feci tetiklenicem sonrasında" şeklinde düşünüyormuş gibi havalara uçarak anlatıyor bunu?

Amcamın işi bu, kameralara oynamak. Dün "Ne mutlu Türküm diyene!" yazan şapkayı takar çıkar karşımıza, bugün "demokratik" açılımı destekler, yarın başka bi nane yer. Bunlar arasında mantıksal bi bağ olmak zorunda değil, ki olsa bile ne kadar bağlayıcı olur Kevin Costner'ın desteği?

Daha geçen hafta Türk Alfabesi'nin değişiminden bahsediliyordu, 1-2 gün önce Edirnekapı Şehitliği'nde şehit yakınlarının basın açıklaması yapması "demokratik açılımın sekteye uğratılmaması" namına yasaklandı.

Küfürlerin kifayetsiz kaldığı durumlar listesine kafadan dalan olaylar silsilesi yaşanıyor. Önce Kürtleri aç, sonra Çerkezleri, sonra Lazları, sonra Arnavutları... Açılalım saçılalım tabi yaaa...

İlle de açılım diyorsanız buyrun; Sami Hazinses'ten Sik Açılımı...

İtirafım var Hakim Bey #1

  • Su şişesini kafama dikerim. Aynısını bi başkası yaptığı zaman "lan insanlara su veriyoruz o şişeden terbiyesiz! ne adamsın ya..." diyerek aşağılarım, hüzünlenmesini sağlarım.
  • Şargoz denen karışımdan nefret ederim. Şarabı şarap olarak, gazozu gazoz olarak içerim. O ne lan öyle paşa çayı gibi?
  • "Yalançı" kelimesini hiç sevmem. "YalanÇıııııı :p ehi ehi" diyerek kendini şirin göstermeye çalışan kızlardan da nefret ederim, zınk diye soğurum.
  • Yıllardır bütün msn konuşmalarımın kayıtlarını tutarım. "hacı ne demiştin demin? esc ye basmıştım tam" diyenin ağzına sıçarım sanki herkes log tutmak zorundaymış gibi.
  • En büyük korkum, sevgilimin blogumu keşfetmesi ve içimdeki bu naif beyefendiyi öğrenmesidir. Sırf bu yüzden sevgili yapmam.
  • Tam bir vakit planlama uzmanıyımdır. Faturalar hep son ödeme tarihinde yatırılır, bulaşık tabak yemek yeme ihtiyacı hissedilince yıkanır, teslim edilecek iş son gün yapılır...
  • Yeni tanıştığım insanlarla hiç bişey konuşamam, asla diyalog başlatamam. Uzun bi kaynaşma evresinden sonra enseye tokata göte parmak kıvamına gelirim.
  • İnsanların kıyafetlerine hiç dikkat etmem. Söz konusu kıyafet olduğu zaman en basit farkındalık testini bile geçemem.
  • En güzel kız, konuşamayacak derecede sarhoş olan kızdır. Yürüyemez, düşünemez, konuşamaz. Hesabı kakalayabilirsin, sesini çıkarmaz, ayılınca hatırlamaz.
  • Toplu taşıma araçlarından nefret ederim. Aynı zamanda trafiğin yoğun olmasından da nefret ederim. Benden başka kimsenin arabası olmamalı bence.
  • Çok acımasız eleştiririm. Yaptığım eleştiri insani dozajlardaysa anla ki sana asılıyorumdur, asılacağımdır yada "belki asılabilirim" diye düşünerek cepte tutuyorumdur.

Dikiz: Üstümde Sevişenler

Üstümde sevişenler diyince aklınıza kucak dansı falan gelmesin, zira ben üst katta, tam yatak odamın tepesinde sevişenlerden bahsediyorum.

Diyorum ki; yalnızsanız ve bir öğrenci apartmanında yaşıyorsanız hayat gerçekten çok zor (cedric üzerinden prim yapmak). Şu 1 yıllık süreç içerisinde, ben ve kapı komşum 60lık teyze hariç o kadar çok kişiyle aynı apartmanı paylaştım ki anlatamam (anlatırım aslında da, tek yazı yerine ayrı ayrı bissürü yazı yazmak daha bi cillop). Neyse, şimdi bu üstte sevişenler, sevişenlerin en rahatsız edici, en tahammül edilemez türüdür. "Kaç çeşit sevişen var ki?" diye sorarlar adama tabi, haklısınız. Kaç adet sevişgen olduğunu, yazının gidişatına göre, benim işkembeden sallama kapasiteme göre belirleycez merak etme.

Üstte sevişenler neden diğer türlerden daha çok koyar adama? Altta sevişenler o kadar umursanmaz, sesi sineye çekebilirsiniz ki çok sessiz takılanlar da olabiliyor (öğrenci apartmanında olmuyor tabi böyle bişey). Ama üstte sevişenleri bu türden ayıran şey, titreşimdir. Kıçımızdan uydurmuyoruz heralde, tamamen fiziksel kanunlara dayanarak yapıyoruz bu tespitleri. Eğer maruz kaldıysanız, mutlaka bilirsiniz bu kıpraşımı. İnsana grup seks hissi yaşatır, ama tatmin etmez. Öyle bi şeydir. Ki, gecenin 3ünde 4ünde olduğunda hiç bi espirisi kalmıyor. Sabahın 7sinde kalkıp okula gitmek durumundaysanız durum nötrlükten eksiye doğru kayıyor iyice.

Bu tür, monitörde yada önünüzde sevişenlerden de kötüdür. Monitörde takılanların amacı belli zaten de, önünüzde takılanlar zaten sizin tepkinize göre şekil alan tiplerdir. Amaç odur. Etkinsinizdir bu aktivitede (evet, aktivite), kişisel çıkarınız vardır. Ama, üstte sevişenler sizi soyutlar. Yokmuşsunuz gibi davranırlar. Bazen beni uyutmamak namına saat 3ü vurduğunda pozisyon aldıklarını bile düşünüyorum.

Bir de, üstte sevişen değil de üstte ön sevişen tipler vardır ki o daha bi küfredilecesi türdür. Evin, her türlü bölümünde erotik mesaj iletebilecek potansiyeldedirler. Gece 3te benimle aynı anda duş aldılar abi ya, daha ne olsun. "Koş koş, Ceykıl duş alıyo. Biz de 2 kişi girelim de içerlesin pezevenk" dediğine eminim ben o üstteki totoşun.

5 çeşit sevişen saydım ben. Evet, bundan sonra sevişenler bu 5 kategoriye dahil olmak durumundalar. Seç beğen, dahil ol.
 
twitter da kullanıyorum