Bu sevgi dolu cumartesi gününde, sinirlerimi bozabilecek, günümü zehir edebilecek en ekstrem olay gerçekleşti. Evdeki yarım kilodan fazla tütünün küflendiğini farkettim. Farkettiğim an, ne denli küfürler ettiğimi anlatamam. Küfrettim de noldu peki? Gittim paşa paşa 1 paket Viceroy aldım. 1 paket sigaraya 4.5 lira verdiğim için daha çok küfrettim.

Halbuki daha 1 ay oldu olmadı tütünler geleli. Şimdi arayıp söyleyemem de "baba, tütünün yarısından fazlası küflenmiş, attım demin" diye. Burada tütün bulamadığım için (sattırmıyorlar amcalara), evdekiler yolluyor belli periyotlarla. Eli mahkum bayılacam hergün bir pakete...

Acaba çeşitli alternatifler mi üretsem? Veyahut bıraksam? Pek bırakma taraftarı da değilim hani. Eh sikeyim ya.. Epey de alışmıştım hani takır takır sarıp, pöfür pöfür içmeye. O değil de, ne zaman küflendi ki bunlar? İçmiş miyimdir acaba bu mucizevi karışımdan? Amınakoyim.

// Bade süzerekten gelen edit:
Hasta da oldum. Çok iyi oldu, çok da güzel iyi oldu.

Kreativ Blogger Ödülü ...

... Türk blog camiasında 100 blogdan 95'ine verilmiş olan ödül. Çok kreativiz.

kulakpası #8

1 seneyi geçmiş dinlemeyeli.. Ares'i kapatmayaydılar, ne güzel her hafta dinlerdim.. Neyse, buyrun; Sakin - Edepsiz Komedya

neskafe sponsorluğunda "i can't get no sleep" günleri devam ediyor

Eskiden gecem ile gündüzüm yer değiştirirdi. Sabah 4e 5e kadar oturur, öğlen 1e 2ye kadar uyurdum. Hayli de memnundum halimdem. Nitekim bir süredir (bugün 4. gün dönümü) uyuyamıyorum. Uykum geliyor, hem de deli gibi geliyor. Fakat bir türlü o uyku haline geçemiyorum. Yattığım yerden herşeyi duyabiliyorum, dolayısıyla ister istemez kafamda bir sürü düşünceyi tetikliyorlar. Vee tataaaaaa; uykum kaçıyor. Ee amına koyayım ben böyle farkındalık durumunun arkadaş!

Sebebini de anlayamadım bir türlü. O sesler her zaman vardı, ben her zaman duyuyordum o sesleri.. Ama engelleyebiliyordum heralde düşünce silsilesini. Yada ne bileyim, daha kısa sürede geliyordu uykum. Ulan bir insan 20~ saat uykusuzluğun üzerine nihayet yatağına yattıktan tam 45 dakika sonra uyanır mı hiç? Yarım saat ile iki saat arası periyotlardan oluşan bir şekilde toplamda 4-5 saat uyuyabiliyorum. Bu uyku bir kaç parttan oluştuğu için de bi sikime yaramıyor tabi. Gün boyu bir mayışıklık, isteksizlik, halsizlik alıyor bünyeyi.

Üç vakte kadar hasta olacakmışım gibi bir his var içimde. Zira şimdiden ateşim yükseldi gibi, kulaklarım neyin yanıyor. Yani ateşim yükselmedi de, hani yanakların falan yanıyor gibi hissedersin de halbuki bi sikim olduğu yoktur ya, işte o naneden oldu.

Tekno jip ve vlog denen olay

Aslında bu yazıya "Daha önce bahsettiğim Julian Smith denen eleman..." diye bir giriş yapacaktım, fakat böyle bir elemandan bahsetmemişim. En azından bu blogda. Dolayısıyla herşeyi baştan almak durumundayım. Yaklaşık 1 sene önce falan facebooktan gönderilen bir video aracılığıyla keşfettim Julian Smith denen elemanı. Nasıl biri derseniz, böyle eblek eblek videolar çeken, insanları güldüren biri derim. Tabi nasıl biri dememe hakkınızı da saklı tutuyorusunuz bünyenizde, haberiniz olsun.

Bu elemanı keşfettiğim zaman başka bir blogum vardı. Hatta bununla ilgili bir post atmıştım. Blogu kapatınca, kendisi gözümün önünde bulunmadığından, gözden ırak gönülden ırak, ayrı yedik ayrı düştük, tavşan dağa küsmüş dağın haberi olmamış tarzı bir sürü atasözüvari durum gerçekleşti. Velhasıl, ben kendisini takip edemedim. Son zamanlarda, youtebedan geldik youtubea dönüyoruz inancım doğrultusunda, youtubeda fazlasıyla vakit harcamaya başladım. Dolayısıyla karşılaştık kendileriyle, abone oldum falan. Eski günleri yaadettik. Videoların arasından en enteresan olanını, en çok hoşuma gideni blogda yayınlayayım dedim. Unutma bu kıyağımı dedim, ayıpsın abi dedi o da.



Videoda duyulan bütün sesler, jipin orjinal sesleriymiş ve oynanmamışlar. Hatta, videonun çekiminden 2 hafta öncesinden ekip parçaların seslerini incelemeye, prova yapmaya başlamış. Videonun çekilmesi de 7 saat sürmüş (Julian'ın yalancısıyım). Esas olay 57. saniyeden sonra başlıyor ve kopuyor. Sabredin az.

Yazdıkça yazasım geldi lan. Bu eleman ve farkında olmadan takibe aldığım iJustine trilyon tane video çekmişler, milyon tane aboneleri var falan. Bir ton para kazanıyorlardır muhtemelen. Julian'ın izlediğiniz videosundaki müziğin mp3ü bile 99 cente satılıyor kendi blogunda. Yorumlara baktım "demin aldım","süper, hemen alıyorum" tarzı şeyler yazmış insanlar. Bir Türk olarak benim aklıma, indirmekten önce gelen şey, youtubedan flv'yi indirip flv-to-mp3 converter ile mp3e çevirmek oldu. Böyle birşey Türkiye'de yapılsa, olacağı da budur. Birşeyler üretmişliği, bundan para kazanmışlığı olan ben bile ücretsiz temin etme yolu düşünürken, cebinde 5 lira para olmadan sokağa çıkan insanevladı napsın? Öte yandan, bu kişilerin ikisi de kendi tshirtlerini falan satıyorlar 15-20 dolara. Türkiye'de kaç kişi takip ettiği bir sitenin tişörtüne 30 lira para verir? Hele internetten satın alınabiliyorsa? :))

Tamam, mevzuyu tartışmaya açık ve de "ciddi" olarak nitelendirebileceğimiz boyutlara taşımak istemiyorum. Zira burada en son yapmak istediğim şeylerden biridir ciddi meselelere yer vermek, tartışmak falan. Biliyorsunuz burası demokratik bir blog değil :p Krallık burası. Neyse, şöyle bir arama yaptım Google'da ve Türkçe bir vloga rastlayamadım (en azından webcam veye cep telefonuyla çekilmemiş, özen gösterilmiş bir vloga). Bu tarz şeyler için daha erken sanırım. Zaten kaç tane amatör insanı 3+ defa gördünüz ki bir videoda? Ben 2 kişiyi gördüm, biri mal fenerli idi, diğeri de kaşlarını alan ve yavşak yavşak konuşan dazlağın tekiydi. Bi onlara bak bi de iJustine'e :) Bayıldım lan hatuna.
Ha bu arada izlediğiniz video fake. Epey bir elden geçirilmiş hem video hem müzik. Fake olduğunu kanıtlayan bir video ile onu destekleyen, arabayla orjinal müzik yapmaya çalışan 3-4 elemanın bulunduğu bir video daha var youtubeda. Kendiniz şeyedersiniz çok merak ederseniz.

TAR169: 1970lerde Türk Pornografisi

Kendimden büyüklerle muhabbet etmek, içmek, gezmek her zaman hoşuma gitmiştir. Bu yüzdendir ki, eskilerin müziklerini, yaşam tarzlarını, hayata bakışlarını severim. "Ne varsa, eskilerde var hacı"ydı yani durum benim için o geceye kadar.

Gelen maili açtım, okumak çok uzun sürmedi; http://www.tube8.com/hard.... Kemal Sunal'ın Süt Kardeşler'inden alışkın olduğumuz bir kanun taksimi karşıladı beni sayfayı açınca. Aynı eski Türk filmleri gibi siyah üzerine sarı oyuncu isimleri geçiyor. Adını bilmediğim ama Türk filmlerinden tanıdığım yaşlı bir amca ve kızı Gül'ü görüyoruz sonrasında. Gül, şehirden yeni gelmiş köye. Amcam da köyün ağası. Neyse, sıradan filmler gibi ilerliyor film. Alışkın olduğumuz köy görüntüleri, dağ, ormanlık falan.. Arkaplanda yanık bir bağlama tıngırtısı...

Derken Gül, köydeki ezik elemanlardan biriyle tanışıyor, Naim'le (Naim de tam İbrahim Tatlıses görünümlü yağız bir delikanlı). Hemen aşık oluyorlar. El ele ormanda geziyorlar, fakat birşey yapmıyorlar. Ağaya görünmeme amacı gütmüş gibi gösteriyorlar ama bunun sebebi o zamanlarda outdoor sex diye birşeyin olmaması olabilir bence. Veyahut, ortalık yerde böyle bir film çekmek için izin alacak merci yoktur, ne bileyim işte.

Sonra bir eve geçiyorlar, ev kimin evi çözemedim orasını. Bir önceki sahnede Gül, babasıyla konuşuyor bir evin önünde ama ev, o ev değildir heralde. Takiben bir ateri müziği duyuyoruz. Abartmıyorum, mutlaka bu tarz bir müzik duymuşsunuzdur Mario, Street Fighter vb. bir oyun oynarken. Bariz MIDI çalıyor işte (15. dakika). Naim, Tatlıses haşinliğiyle öpüyor Gül'ü, sonra başlıyor sürttürmeye (geçiyorum buraları).

Gül'le işi pişiren Naim, "eh siktik, evlenicez mecburen" düşüncesiyle olsa gerek, hemen annesinin yanında alıyor soluğu. "Al o kızı bana" der demez, "Aman oğlum, ağanın kızı o, (ağa) vermez ki" cevabını yapıştırıyor annesi. Naim ısrar ediyor, annesi kızı istemeye gidiyor, dayak yemediğine dua ederek geri geliyor elleri boş bir şekilde.

Bu arada teknik ekip, boş vakitlerinde Godfather'ın soundtrackini çalıyor. Epey garipsedim bunu. Neyse, Gül'le Naim bir kaçamak daha yapmak maksatlı yine neresi olduğunu bilmediğimiz bir eve geçiyorlar. Bohçacı bir teyze var, o koordine ediyor olayı. Arkalarını kolluyor falan. Tehlikenin yaklaştığını görüyor, bir adam geliyor. Kendini feda ederek, adamla yan odaya geçiyor (o kadar da vefalı). O sırada -muhtemelen o zamanların diskotek müziği olan- bir müzik duyuyoruz. Crazy Frog - Axel F'in orjinali çalıyor (bilmiyorum orjinalinin adını). Elimde olmadan gülmeye başlıyorum tabi, "yok daha neler artık" diyerekten (aslında tam olarak "auhauahuaha, hassssiktir ya, auauahduhauha" diyorum) ve daha filmin ortasında olduğum düşüncesiyle heyecanlanıyorum istemeyerek. Zira böyle bir filmi izlerken heyecanlanmak, şu fani hayatta isteyebileceğim en son şey.

Entrikalar birbirini kovalıyor. Bohçacı kadınla yan odaya geçen adam, ağanın yeğeni gibi birşeymiş. Çiftliğe ve servete konmak, Gül'ü almak maksatlı bir plan kuruyor karısıyla birlikte. Karısının "Gül'ü almak" kısmından haberi yok tabi. Ağayı öldürüyorlar, tüm deliller Naim'i gösteriyor. Yağız Naim'i tutukluyor devletimin kolluk güçleri. Takip eden sahnede, Gül'ü o elemanla birlikte görüyoruz, "Naim ipnesi babamı öldürdü, nefret ediyorum ondan, seninim artık" diyor ve onun oluyor. Gördüğümüz 3. seks sahnesinin ardından, Gül çiftlik ahalisine duyuruda bulunuyor "çiftliğin sahibi ve erkeğim bu adamdır artık" şeklinde. Tahmin edeceğiniz üzere, o adamın karısı da bunu duyuyor ve o trip senin bu trip benim takılıyor.

Yatak odasında kocasını tehdit ederken görüyoruz teyzemi. Adam gayet pişkin bir şekilde herşeyi söylüyor "Senle planladık ulan, seni de yerler, hapislerde çürürsün hihahohoho! Sieeeee!.." diyor. Bu sırada jandarma dalıyor çötenk diye odaya (ne ara geldiler, kim haber verdi, noldu bi halt anlamadım olay esnasında). Amcamı tutukluyorlar. Jandarmanın başındaki adam Gül'e dönüyor ve "Tebrikler Gül hanım. Size verdiğimiz rolü gayet iyi bir şekilde oynadınız" diyor. Gül de az anasının gözü değilmiş hani, sevdiceğini kurtarmak için en kral muamelesini çekti babasının katiline dakikalar önce. Naim salınıyor, Gül'le el ele, arkalarını da o yanık bağlama tıngırtısına verip o yayla senin bu dağ eteği benim koşuyorlar. Ve mutlu son (70. dakika).

Sonraki 3 dakika boyunca, yapımcı şirketin bir diğer filmi olan "Komşunun Tavuğu"nun tanıtımını görüyoruz. Birbirinden enteresan sahneler (ağzında emzikle doggy style takılan bir amca var mesela), birbirinden ölümcül dörtlükler (eyy erkekler erkekler / helal olsun size bu filmdeki bütün delikler / amlar,memeler,götler / yarrağınızın kalkmasını bekler) ve daha neler neler...

Genel Yargı
70lerin insanı sevişmeyi biliyor, seks pozisyonları pek de evrim geçirmemiş hani şu son 40 senede. Fakat, bunu filme almayı bilmiyorlar.
Müzikler tam bir felaket. Bir ordan bir burdan çalıyorlar.
Türkiye'de porno film sektörü diye birşeyin olmamasının başlıca sebebi budur bence.

Son Söz
30 sene daha yaşlı olsaydım, gençliğimde porno izlemezdim, eminim. Babam ne düşünüyor acaba bu konuda merak ettim, bir ara konuşmak lazım.
Kaynakça: Tube8
Dipnot: Yeşilçam erotik filmlerinin telif haklarını satın alıp, bir site açan, aylık 75 lira gibi bir ücretle üyelik usulü yayınlayan bir eleman vardı (arkadaşımın arkadaşı). 4. ayda Audi A3 almıştı sıfır kilometre. Akıl sır erdiremedim bi türlü.

Düzenleme (9nisan2010): Axel F dediğim şarkının orjinalini buldum. Daha doğrusu ixan buldu. Axel F - Harold Faltermeyer

fuck!.. ass!..



Geçenlerde Zepevenk'in tavsiyesi üzerine The Boondock Saints'i ve The Boondock Saints II: All Saints Day'i ardarda izledim. İzlediğim en eğlenceli aksiyon filmlerindendiler. Yukarıdaki video da ikinci filmin en çok güldüğüm, tekrar tekrar izleyip yarıldığım sahnesi. İhtiyar kekeme ve tiki var; sinirlenince "fuck!.. ass!.." diye bağırıyor :)

İki filmi de şiddetle tavsiye ediyorum. Can sıkıntısıyla geçireceğiniz sıradan bir geceyi, epey eğlenceli hale getirebilir.

Torrent kullanıcıları için torrent dosyalarını buraya upload ettim. Tracker Zamunda.net'tir. Yüksek hızla indirirsiniz ;)
 
twitter da kullanıyorum